Gazi Mustafa Kemal Paşa Atatürk




General information
General
Act de acuzare
Cerere de apărare
Hotărâre motivată
Cerere de apel
Datapoint Value
Given Name Gazi Mustafa Kemal Paşa
Surname Atatürk
Father's Name Ali Rıza Efendi
Mother's Name Zübeyde Hanım
Date of Birth 1880
Place of Birth Thessaloniki
Charges Crimes against humanity × 10 , War crimes × 9 , Murder × 3 , Deportation / Forcible Transfer × 5 , Pillage × 6 , Targeted Ethnic Killing × 6 , Civilian Massacre × 4 , Extermination × 3 , Religious or Ethnic Persecution × 4 , Destruction of Civilian Property × 2 , Instigation or facilitation of suicide × 1
Sentence ( R.C.c.s ) Life imprisonment

Date Act c.P. Român Article Event Victim Count
1915–1916 Crimes against humanity ( 439/( 1.a,c,e,f,j ) ) ,
( 440/( 1.a,d,h,k ) )
Armenian Genocide ≈ 1 200 000 killed ; countless deported
1920 War crimes ; Crimes against humanity ( 440/( 1.a ) ) ,
( 439/( 1.c ) )
Marash Massacre ≈ 400 men killed ; 30 women exiled
1920 Crimes against humanity ; War crimes ( 439/( 1.b ) ) ,
( 440/( 1.a,d ) )
Campaign against First Republic of Armenia Seizure of territories ; systematic killings & deportations
1921 Crimes against humanity ; War crimes ( 439/( 1.d ) ) ,
( 440/( 1.d ) )
Cilicia Deportations Mass expulsion of Armenian survivors ; property pillaged
1922 Crimes against humanity ; War crimes ( 439/( 1.e ) ) ,
( 440/( 1.b,h,k ) )
Smyrna Catastrophe Burning of Christian quarters ; massacre ; forced exodus
1923-1924 Crimes against humanity ( 439/( 1.d ) ) ,
( 440/( 1.d ) )
Compulsory Greek-Turkish population exchange ( Treaty of Lausanne ) ≈ 1 600 000 people forcibly transferred , property confiscated
1924 Instigation or facilitation of suicide ( 191 ) Zeynep Fikriye Özdinçer's suicide 1
1925 Crimes against humanity ; War crimes ( 439/( 1.c ) ) ,
( 439/( 1.e ) ) ,
( 440/( 1.a ) ) ,
( 440/( 1.d ) )
Suppression of Sheikh Said Kurdish rebellion ≈ 15 000–20 000 killed & deported
1930 Crimes against humanity ; War crimes ( 439/( 1.c ) ) ,
( 439/( 1.e ) ) ,
( 440/( 1.a ) ) ,
( 440/( 1.k ) )
Zilan Valley massacre during Ararat rebellion ≈ 5 000–15 000 killed
1934 Crimes against humanity ( 439/( 1.d ) ) ,
( 439/( 1.e ) ) ,
( 440/( 1.d ) )
Eastern Thrace anti-Jewish pogrom ≈ 15 000 displaced ; property looted ; several deaths
1937-1938 Crimes against humanity ; War crimes ( 439/( 1.a ) ) ,
( 439/( 1.e ) ) ,
( 439/( 1.f ) ) ,
( 440/( 1.a ) ) ,
( 440/( 1.d ) ) ,
( 440/( 1.k ) )
Dersim (Tunceli) massacre & deportations ≈ 13 000–40 000 killed ; 10 000+ displaced

ROMANYA

CONSTANȚA

CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞI

ULUSLARARASI SUÇLAR SORUŞTURMA BÜROSU

TUTUKLU

Soruşturma No : 2018/5525

Esas No : 2021/15

İddianame No : 2021/12

 

İ D D İ A N A M E

TRIBUNALUL CONSTANȚA SECŢIA PENALA’NE

 

DAVACI: KAMU HUKUKU

SUÇTAN ZARAR GÖREN: Ermeni, Rum, Yahudi ve diğer azınlık topluluklarının mensupları, bireysel ve toplu mağdurlar

MAKTULLER:

1- 1 200 000 Ermeni topluluğu mensubu

2- 400 Marash kentinde öldürülen Ermeni erkek

3- 13 000–40 000 Dersim (Tunceli) harekatı mağduru

4- 5 000–15 000 Zilan Vadisi (Ararat) isyanı sırasında öldürülenler

5- 15 000 Trakya Yahudisi ve diğer sayısız mağdur kişi

6- 1 600 000 Türk-Yunan nüfus mübadelesi mağduru

7- İzmir/Smyrna Rum ve Ermeni yerleşimleri

8- Çukurova/Cilicia ve Anadolu çeşitli bölgelerinde toplu mağduriyetler

9- Zeynep Fikriye Özdinçer

10- Şeyh Said İsyanı sırasında öldürülen ve sürgüne tabi tutulanlar

11- Diğer tüm bireysel ve kitlesel mağduriyet yaşayanlar

 

MÜŞTEKİLER:

1- Osmanlı ve Türkiye Cumhuriyeti sınırları içindeki Ermeni, Rum, Yahudi ve diğer azınlık topluluklarının bireysel ve tüzel kişiler

2- Bağımsız Ermenistan Cumhuriyeti temsilcileri

3- Nüfus mübadelesine maruz bırakılan Yunan ve Türk aileleri

4- Hayatta kalan mağdur ve yakınları

5- Uluslararası toplum ve insan hakları kuruluşları

MALEN SORUMLU:

1- Türkiye Cumhuriyeti Devleti

2- Osmanlı İmparatorluğu mirasçısı kurumlar

3- Süreçte yer alan askeri ve sivil otoriteler

 

ŞÜPHELİ:

1- GAZİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK, ALİ RIZA oğlu ZÜBEYDE’den olma, 1881 doğumlu, Selanik ili, Osmanlı İmparatorluğu’na kayıtlı, sonradan Türkiye Cumhuriyeti Devlet Başkanı ve Başkomutanı, Ankara/Türkiye ikamet eder.

 

SUÇ: İnsanlığa Karşı Suçlar, Savaş Suçları, Soykırım, Zorla Yerinden Etme, Toplu Sürgün, Öldürme, Yağmalama, İşkence, Mülksüzleştirme ve İntihara Azmettirme

SUÇ TARİHİ VE YERİ: 1915–1938, Osmanlı İmparatorluğu ve Türkiye Cumhuriyeti toprakları (Ermenistan, Anadolu, Doğu Anadolu, Batı Anadolu, Trakya, Ege, Marmara, Güneydoğu, Doğu Karadeniz, İzmir/Smyrna, Maraş, Çukurova, Zilan Vadisi, Dersim, Trakya vb.)

SEVK MADDESİ: c.P. Român Art. 439/( 1.a,c,d,e,f,j ), 440/( 1.a,b,d,h,k ), 191 ve diğer ilgili maddeler

 

DELİLLER: İddia, Romanya Ceza Muhakemesi Kanunu md.139 ve devamı tedbirleri, arşiv ve tanık beyanları, devlet ve ordu emirnameleri, idari yazışmalar, askeri hareket ve sevk planları, nüfus defterleri, resmi raporlar, Osmanlı ve Cumhuriyet dönemi arşiv belgeleri, uluslararası gözlemci raporları, diplomat notları, kazı ve toplu mezar bulguları, tanık ifadeleri, uzman heyet raporu, dijital materyal incelemesi ve tüm evrak kapsamı

 

SORUŞTURMA EVRAKI İNCELENDİ:

Constanța Cumhuriyet Başsavcılığının 05/01/2019 tarihli, 2018/5525 soruşturma ve 2021/15 Esas ile 2021/12 sayılı fezlekesinden aktarıldığı üzere;

 

GİRİŞ

A.1) Soruşturma Başlangıcı:

Uluslararası Ceza Hukuku, insanlığa karşı suçlar, savaş suçları ve soykırım suçları kapsamında, gerek ulusal gerek uluslararası kamuoyunda meydana gelen tepkiler, insan hakları örgütlerinin yoğun başvuruları, toplu mezar alanlarının ortaya çıkarılması, arşivlerde yer alan devlet ve askeri nitelikteki emirnameler ile diplomatik yazışmaların ve tüm bunlara ek olarak dönemin bizzat tanığı olan mağdur ve müşteki konumundaki kişilerin ifadelerinin incelenmesi sonucunda, 1915 yılından başlayarak 1938 yılına dek, Osmanlı İmparatorluğu’nun ve sonrasında Türkiye Cumhuriyeti’nin idarî ve askerî yapıları tarafından azınlık etnik ve dini topluluklara yönelik olarak gerçekleştirilen öldürme, kitlesel zorla yerinden etme, mallarına el koyma, sürgün, yağmalama, işkence, sivil halka yönelik organize ve sistematik saldırılar, kitlesel toplu cezalandırma ve soykırım düzeyinde fiillerin işlendiği yönünde ciddi ve somut iddialar üzerine geniş çaplı ve ayrıntılı bir soruşturma başlatılmıştır.

 

Soruşturmanın başlatılmasına neden olan olayların başında, başta Ermeni toplumu olmak üzere Osmanlı topraklarında yaşayan Rum, Süryani, Keldani, Yahudi, Pontuslu, Ezidi, Kürt, Çerkes, Arap ve diğer azınlık gruplara yönelik olarak işlenen, sadece askeri operasyonlarla sınırlı kalmayıp, sivil yerleşim birimlerinin tamamını, kadın ve çocukları da kapsayan sürgün, infaz, mallarına el koyma, kitlesel şiddet, cinsel saldırı, yağmalama ve sistematik devlet politikasıyla gerçekleştirilen tehcir uygulamaları hakkında yerli ve yabancı basın-yayın organlarının arşivlerinden, uluslararası komisyon raporlarından, konsolosluk ve büyükelçilik yazışmalarından, askerî emir ve planlardan, bizzat hayatta kalmayı başarmış tanıkların ve yakınlarının ayrıntılı beyanlarından, devletin ve askeri teşkilatın mahrem evrakından, resmi nüfus ve tapu kayıtlarından, çeşitli tarihsel araştırma raporlarından, diplomatların o dönemdeki gözlemlerinden ve uluslararası insan hakları kurumlarının topladığı verilerden oluşan çok yönlü, hacimli ve derinlikli bir dosya hazırlanmıştır.

 

Soruşturma makamları tarafından derlenen bu belgeler arasında; Osmanlı Genelkurmayı ve Harbiye Nezareti’nin döneme ait emir ve şifreli yazışmaları, İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin merkez ve taşra teşkilatlarının yazışmaları, vilayet ve sancak idare meclislerinin kararları, askeri birliklerin hareket ve sevk raporları, tehcir yol haritaları ve sürgün listeleri, kayıtlara geçen toplu infaz emirleri ve bunların icrası sırasında yaşanan olaylara ilişkin subay, memur ve yerel yönetici beyanları ile döneme ait yabancı gözlemci ve misyon şeflerinin diplomatik yazışmaları, uluslararası basının haberleri, Lozan Barış Konferansı ve diğer uluslararası antlaşmalara ekli tutanaklar, farklı ülkelerden temin edilen istihbarat raporları, mahkemeye sunulan tapu ve nüfus kayıtları, Osmanlı Bankası ve diğer mali kuruluşların arşivleri, kazı ve mezar alanlarında yapılan antropolojik incelemeler, BM, Avrupa Konseyi, Uluslararası Af Örgütü, Human Rights Watch gibi insan hakları kuruluşlarının raporları, ilgili dönemin askeri hastane kayıtları, zorla göçe tabi tutulanların güzergahında yapılan saha çalışmalarının sonuçları ve toplu mezarlardan elde edilen biyolojik ve kimyasal bulgular yer almaktadır.

 

Soruşturma aşamasında elde edilen veriler arasında; sayısı on binlerle ifade edilen tanık ifadesi, mağdur beyanı, fail veya işbirlikçi olduğu iddia edilen kamu görevlilerinin savunmaları, askeri ve sivil otoritelerin hazırladığı tutanaklar, dönemin zabıtname ve fezlekeleri, TBMM arşivinden çıkan mütalaa ve kararnameler, dönemin Osmanlı Hükümeti ve sonrasında kurulan Ankara Hükümeti ile Türkiye Cumhuriyeti arşivlerinde yer alan, şüpheli sıfatıyla hakkında işlem yapılan Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün bizzat imzasını taşıyan emirnameler, askeri harekat planları ve sevk zincirine dair şemalar, aynı dönemde bölgelerde görev yapmış olan yabancı askeri müşahitlerin ve konsolosların orijinal yazışmaları, yargılamaya konu olayların mağdurları tarafından kendi el yazısıyla kaleme alınan mektuplar ve kişisel günceler, dönemin basın-yayınında yer alan haberler, Anadolu Ajansı ve diğer yerel ajansların arşivlerinde tutulan sansürlü ve sansürsüz haber akışları da kapsamlı şekilde değerlendirilmiştir.

 

Soruşturmanın ilk evresinde, Osmanlı ve Cumhuriyet dönemi devlet organlarının, sistematik ve emir-komuta zinciriyle insanlığa karşı suçlar, savaş suçları ve soykırım fiillerinin işlendiğine dair iddiaları destekler mahiyette pek çok delil ve beyan ortaya konmuş; bu çerçevede, sanık Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün dönem boyunca sahip olduğu askeri ve siyasi otorite, bölgede bizzat bulunduğu ve sevk-idare faaliyetlerini yürüttüğü, emrinde bulunan askeri birlikler aracılığıyla sivil halka yönelik öldürme, sürgün, yağmalama, kitlesel zorla göç ettirme, mülksüzleştirme, toplu infaz ve benzeri fiillerin gerçekleşmesine doğrudan veya dolaylı olarak sebebiyet verdiği iddiası kuvvetlenmiştir.

 

A.2) Şüpheli Şahıs Hakkında Uygulanan Romanya Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 139 ve devamı maddelerine Göre Mahkeme Kararları:

Soruşturmanın ilerleyen safhalarında, kamu davasının hazırlanabilmesi için şüpheli konumundaki Gazi Mustafa Kemal Atatürk hakkında, delillerin karartılmaması ve soruşturmanın selameti bakımından, Romanya Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 139 ve devamı maddeleri (interceptarea comunicațiilor, supravegherea tehnică, percheziția informatică, monitorizarea fizică ve sair koruma tedbirleri) uyarınca iletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması ile teknik araçlarla izleme tedbirleri uygulanmıştır. Bu kapsamda:

 

Constanța Judecătorul de drepturi și libertăți’nin 15.03.2019 tarih ve 2019/824 numaralı kararı ile, şüpheli ve ilgili şahıslar arasında geçen yazışma, görüşme ve emirlerin tespiti ve analizi için iletişimin tespiti ve dinlenmesi (art. 139–142 CPP) tedbirine hükmedilmiştir.

 

Aynı şekilde, Constanța Judecătorul de drepturi și libertăți’nin 11.04.2019 tarih ve 2019/961 numaralı kararı uyarınca, şüphelinin irtibatlı olduğu kamu ve askeri görevlilerin teknik araçlarla takibi ve gerektiğinde fiziki takip (art. 143–145 CPP) tedbiri uygulanmıştır.

 

Yine Constanța Judecătorul de drepturi și libertăți’nin 09.09.2019 tarih ve 2019/2035 numaralı kararı ile, delil karartılması ihtimaline binaen, şüpheliye ve şüpheliyle ilişkili şahıs ve kurumlara ait arşiv, yazışma, evrak ve dijital materyallerin incelenmesi, dijital veri analizlerinin yapılması ve şüphelinin beyanlarının doğruluğunun sorgulanması amacıyla bilişim sistemlerinin araştırılması ve sair koruma tedbirleri (art. 138–146 CPP) uygulanmıştır.

 

Soruşturmanın genişlemesiyle birlikte, yurt içi ve yurt dışı çok sayıda arşiv, üniversite ve araştırma kurumundan elde edilen ek belgeler, tanık ve mağdur beyanları ile döneme dair ulusal ve uluslararası mahkeme kararları da dosyaya dahil edilmiştir.

Soruşturma dosyasına giren ek delil ve beyanların incelenmesinde, olayların işleniş biçimi, emir-komuta zinciri, uygulanan askeri ve idari stratejiler, devletin resmi politikaları ve şüphelinin olaylar karşısındaki konumuna ilişkin yeni tespit ve analizler ortaya konmuş olup, Romanya Ceza Muhakemesi Kanunu 139 ve devamı maddeleri kapsamında elde edilen tüm materyal, hukuka uygun şekilde muhafaza altına alınmıştır.

SUÇA KONU EYLEMLERİN AÇIKLANMASI

 

B.1) Osmanlı ve Cumhuriyet Dönemi Sürgün, Katliam ve Zorla Yerinden Etme Emirleri

 

1915 yılının Nisan ayı itibarıyla, başta Osmanlı İmparatorluğu’nun merkezi hükümeti olmak üzere, dönemin askeri lider kadrosunun ve sivil otoritelerinin birlikte ve müteselsilen emir ve sevkinde, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün de bölgesel ve merkezi askeri birlikler üzerindeki komutanlığı ve idari hakimiyeti kapsamında, Osmanlı İmparatorluğu’nun sınırları içerisinde yaşayan Ermeni etnik topluluğuna yönelik olarak başlatılan ve sistematik şekilde yürütülen “tehcir” adı altında zorla göç ettirme, toplu öldürme, toplu infaz, kitlesel sürgün ve mağdur edilen şahısların mal varlıklarına el koyma şeklindeki eylemler zinciri başlamıştır.

 

Bu süreçte, Osmanlı Devleti’nin merkez ve taşra teşkilatının emirleri doğrultusunda, askeri ve sivil tüm kolluk kuvvetlerinin, vilayet ve sancak idarecilerinin, jandarma ve zabıta teşkilatının, askeri birliklerin katılımıyla gerçekleştirilen eylemler neticesinde, yaklaşık olarak 1 200 000 (bir milyon iki yüz bin) Ermeni vatandaşının öldürüldüğü, tam sayısı tespit edilemeyen ancak yüzbinlerle ifade edilen kişinin ise zorla yürütülmek, trenlerle veya yaya olarak göç ettirilmek, tehcire tabi tutulmak suretiyle doğup büyüdükleri topraklardan sürgün edildikleri, göç yollarında maruz bırakıldıkları açlık, salgın hastalık, susuzluk, yağma, cinsel saldırı ve silahlı saldırılar nedeniyle hayatlarını kaybettikleri belirlenmiştir.

 

Bilhassa erkeklerin kitlesel şekilde toplanarak infaz edildiği, kadın ve çocukların ise uzun mesafeli yürüyüşler sırasında gerek askeri gerekse paramiliter gruplarca fiziksel ve cinsel şiddete maruz bırakıldıkları, çok sayıda mağdurun tanıklığı, arşiv belgeleri, uluslararası gözlemci ve konsolosluk raporları ile sabittir.

 

Devletin askeri ve sivil organları dâhil olmak üzere, dönemin askeri komutanlarından olan Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün, bu eylemlerin planlanması, emir ve sevk zincirinin kurulması, askeri birliklerin koordine edilmesi, sürgün ve öldürme kararlarının uygulanması ve bu süreçlerin himaye edilmesi noktasında merkezi ve asli fail olarak rol aldığı, çeşitli yazılı ve sözlü belge, tanık anlatımları, devlet arşivleri ve askeri harekat planlarıyla ortaya konulmuştur.

 

B.2) Bağımsız Ermenistan Cumhuriyeti ve Anadolu'da Savaş Suçları

 

1920 yılında, Maraş (Marash) kentinde yaşanan ve yaklaşık 400 Ermeni erkeğinin silahlı kuvvetler ve yardımcı unsurlar eliyle öldürülmesi, hayatta kalan kadın ve çocukların ise zorla göçe tabi tutulup kentten çıkarılması; aynı yıl bağımsız Ermenistan Cumhuriyeti’ne karşı yürütülen askeri harekatlar sırasında, askeri birliklerin sivillere yönelik olarak kitlesel öldürme, yakma, zorunlu göç, sürgün ve sivil mal varlıklarının zorla gasp edilmesi fiillerini gerçekleştirdiği; bütün bu askeri ve idari hareketlerde, dönemin askeri ve siyasi lideri olarak Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün asli fail ve emir veren konumda olduğu, askeri emir-komuta zincirinde nihai karar mercii olduğu, devletin merkezi idaresiyle iş birliği ve koordine içinde hareket ettiği çok sayıda belge, tanık ifadesi ve uluslararası heyet raporunda yer almaktadır.

 

B.3) 1921–1922 ve Sonrası Bölgesel Sürgün ve Katliamlar

 

1921 yılında Çukurova (Cilicia) bölgesinde, 1922 yılında ise İzmir (Smyrna) kentinin yeniden Türk kuvvetlerince ele geçirilmesi sırasında, başta Ermeni, Rum ve diğer Hristiyan sivil nüfusa karşı sistematik şekilde uygulanan öldürme, zorunlu göç ve mallarının yağmalanması fiilleri; şehirlerin ateşe verilmesi, Hristiyan mahallelerinin topluca yakılması, sivillerin toplu şekilde infaz edilmesi, hayatta kalanların ise zorla şehir dışına sürgün edilmesi, askeri ve sivil otoritenin merkezi komutasında, planlı ve organize bir şekilde, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün asli fail, planlayıcı ve azmettirici pozisyonunda icra edilmiştir. İzmir’in alınmasından sonra yaşanan kitlesel yangınlar, gayrimüslim mahallelerde baş gösteren organize şiddet olayları, uluslararası gözlemciler ve yerel tanıklar tarafından kayıt altına alınmıştır.

 

B.4) Lozan Antlaşması ve Nüfus Mübâdelesi

 

1923–1924 yıllarında, Lozan Antlaşması çerçevesinde başlatılan ve icra edilen Türk-Yunan nüfus mübadelesi kapsamında, yaklaşık olarak 1 600 000 (bir milyon altı yüz bin) kişinin zorla doğup büyüdükleri topraklardan çıkarılarak göç ettirilmesi, bu süreçte çok sayıda sivilin yolda açlıktan, hastalıktan veya şiddet olaylarından hayatını kaybetmesi, mağdur edilenlerin mal varlıklarının devlet eliyle veya üçüncü şahıslar tarafından gasp edilmesi, göç yollarında ve yerleşim bölgelerinde kitlesel mağduriyetlerin ve insan hakları ihlallerinin yaşanması olaylarının tamamının, dönemin siyasi ve askeri lideri olan Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün doğrudan emir ve sevk zincirinde, uygulamanın merkezinde asli fail, planlayıcı ve idari sorumlu olarak yer aldığı sabit olmuştur. Söz konusu mübadele süreci boyunca yaşanan insanlık dışı uygulamalar, hem Türk hem de Yunan arşivlerinde ve uluslararası kuruluş raporlarında detaylıca kayıt altına alınmış, mağdur ifadeleri ve resmi yazışmalarla desteklenmiştir.

 

B.5) 1924 Zeynep Fikriye Olayı

 

1924 yılında, Zeynep Fikriye Özdinçer isimli şahsın, siyasi ve sosyal baskı ortamı altında, devlet erkânının doğrudan veya dolaylı tutumu sonucunda psikolojik olarak sürüklendiği intihar vakasında, şüpheli Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün doğrudan veya dolaylı sorumluluğunun bulunduğu, olayın gerçekleşme biçimi, tanık anlatımları, resmi ve gayriresmi yazışmalar, dönemin basın kayıtları ve devlet arşivlerinden elde edilen bilgilerle ortaya konmuştur.

 

B.6) Şeyh Said İsyanı ve Zilan Vadisi Olayları

 

1925 yılında meydana gelen Şeyh Said İsyanı’nın bastırılması sürecinde, askeri birlikler tarafından doğrudan emirle hareket edilerek, yaklaşık 15 000–20 000 (on beş bin ila yirmi bin) kişinin öldürüldüğü, binlerce kişinin sürgüne tabi tutulduğu, bu süreçte toplu infazlar, köy yakmalar, mal ve mülklerin zorla alınması gibi insanlığa karşı suç teşkil eden eylemlerin gerçekleştirildiği; 1930 yılında ise Zilan Vadisi’nde (Ararat İsyanı sırasında) benzer şekilde 5 000–15 000 (beş bin ila on beş bin) sivilin öldürüldüğü, köylerin yakılarak boşaltıldığı, sivil halkın kitlesel şekilde zorla yerinden edildiği ve mallarının yağmalandığı, askeri ve idari emirlerin merkezden verildiği, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün bu eylemlerin planlayıcı, emir veren ve asli faili olduğu, resmi askeri harekat raporları, tanık beyanları, dönemin yazılı emirleri ve uluslararası gözlemci raporları ile sabit hale gelmiştir.

 

B.7) 1934 Trakya Yahudi Pogromu ve Dersim Harekatı

 

1934 yılında Trakya bölgesinde, Yahudi azınlığa karşı başlatılan pogromlarda, yaklaşık 15 000 (on beş bin) kişinin yerinden edilmesi, çok sayıda sivilin mal varlıklarına el konulması, ölümler, yaralanmalar ve kitlesel hak ihlallerinin askeri ve sivil makamların bilgisi dahilinde, organize şekilde gerçekleştirildiği; bu fiillerin tamamının dönemin askeri ve sivil lider kadrosunun merkezi koordinasyonu ve doğrudan emirleriyle icra edildiği, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ise asli fail, emir veren, azmettirici ve planlayıcı olarak rol aldığı belgelerle, tanık anlatımlarıyla ve dönemin gazetelerinde yer alan haberlerle sabit olmuştur.

 

Yine, 1937–1938 yılları arasında Dersim (Tunceli) harekatında, devletin askeri ve sivil organlarının ortak hareketiyle, 13 000–40 000 (on üç bin ila kırk bin) kişinin öldürülmesi, 10 000’den fazla kişinin zorla sürgün edilmesi, sivil mülkiyetin yağmalanması, köylerin yakılıp boşaltılması ve bu süreçte sistematik askeri operasyonların planlı şekilde yürütülmesi olaylarında, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün askeri ve siyasi liderliğinde, emir-komuta zincirinin en üst basamağında yer alarak tüm harekatın ana planlayıcı, uygulayıcı ve sorumlusu olduğu tespit edilmiştir. Dersim Harekatı kapsamında yürütülen toplu cezalandırma, sürgün ve öldürme fiillerinin tamamı, devletin merkezi emirleriyle ve askeri birliklerin doğrudan katılımıyla uygulanmıştır.

 

B.8) Suçun İşleniş Biçimi, Merkezi Emir Zinciri ve Planlama

 

Bütün bu eylemlerde, şüpheli Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün, dönemin askeri ve sivil lideri olarak asli fail, azmettirici, emir veren, gözetleyici, planlayıcı ve teşvikçi pozisyonunda hareket ettiği, suçun şahsi, kasıtlı, sistematik ve merkezi emirlerle gerçekleştirildiği; devletin resmi ve gayriresmi organlarının, askeri ve sivil tüm teşkilatlarının iştirak ettiği, emir-komuta zincirinin en üst basamağından en alt kademeye kadar disiplinli bir hiyerarşi içinde suçun işlendiği; yerel uygulayıcıların ise merkezi otoritenin talimatları doğrultusunda, kendi yetki ve sorumluluk alanlarında gerekli işlemleri yaparak, fiili olarak uygulayıcı pozisyonda bulundukları; tüm bu sürecin, askeri hareket planları, sivil idare yazışmaları, resmi devlet arşivleri, tanık beyanları ve uluslararası kuruluş raporlarıyla ortaya konulduğu anlaşılmıştır.

 

Suçun işleniş biçimi itibarıyla, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün yalnızca fiili fail değil, aynı zamanda suçun azmettiricisi, teşvik edeni, planlayıcısı ve merkezi komuta zincirinin başı olarak hareket ettiği, uygulamaların kişisel ve kurumsal inisiyatiflerin ötesinde, devlet politikası düzeyinde sistemli ve yaygın bir nitelik taşıdığı; bu sebeple tüm eylemlerin şahsi kasıt, sistematik uygulama ve merkezi planlamayla işlendiği tespit edilmiştir.

 

B.9) Suçun Delilleri, Tespitler ve Değerlendirmeler

 

Yürütülen soruşturma kapsamında, Osmanlı ve Cumhuriyet dönemi devlet arşivlerinden temin edilen resmi yazışmalar, askeri harekat planları, emir-nameler, valilik ve kaymakamlık raporları, askerî birlik hareketleri ve günlükleri, konsolosluk raporları, uluslararası gözlemci belgeleri, toplu mezar kazı bulguları, adli tıp ve antropolojik incelemeler, nüfus defterleri, sürgün ve göç yollarına dair istatistikler, diplomatik yazışmalar, uzman heyet raporları, mağdur ve tanık ifadeleri, görsel ve yazılı materyaller, döneme ilişkin basın yayın organları, dijital ortamda elde edilen belge ve kayıtlar ile ulusal ve uluslararası insan hakları kuruluşlarının raporları detaylı şekilde incelenmiş; CMK 135–140 veya karşılığı olan teknik izleme ve dinleme tedbirleriyle elde edilen deliller bütün olarak değerlendirilmiş ve yukarıda açıklanan suçların, şüphelinin liderliği, emri, sevki, gözetimi ve planlaması dahilinde, kamu kurumları ve askeri birliklerce sistematik olarak uygulandığı sonucuna ulaşılmıştır.

 

Ayrıca soruşturma dosyasına giren ek delil ve beyanlarda, olayların işleniş biçimi, emir-komuta zinciri, uygulanan askeri ve idari stratejiler, devletin resmi politikaları ve şüphelinin olaylar karşısındaki konumuna ilişkin yeni tespit ve analizler ortaya konmuş olup, tüm bu süreç boyunca elde edilen bilgi, belge, materyal ve ifadeler hukuka uygun şekilde muhafaza altına alınmıştır.

 

Sonuç olarak, yukarıda maddeler halinde detaylıca açıklanan ve her birisi ayrı ayrı ve birlikte insanlığa karşı suç, savaş suçu, soykırım, kitlesel sürgün, öldürme, yağma, işkence, mülksüzleştirme ve sair suçları oluşturan eylemlerin, şüpheli Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün merkezi emir ve sevkiyle, planlı ve sistematik bir biçimde, devletin askeri ve sivil organlarının katılımıyla gerçekleştirildiği, bu fiillerin ulusal ve uluslararası hukuk normlarına, insan hakları sözleşmelerine ve evrensel ceza hukuku ilkelerine aykırı olduğu değerlendirilmiş ve iddianamenin bu kısmında detaylarıyla izah edilmiştir.

 

DEĞERLENDİRME

 

c.P. Român Art. 439 ve 440 hükümlerinde insanlığa karşı suçlar, savaş suçları ve soykırım suçları açıkça düzenlenmiş olup, bu maddeler kapsamında gerçekleştirilen sistematik ve geniş kapsamlı eylemler bakımından failin asli, azmettirici, iştirakçi ve gözetleyici konumları açıkça hükme bağlanmıştır. Keza, aynı kanunun ilgili diğer maddelerinde de toplu öldürme, sürgün, yağmalama, mülksüzleştirme, kitlesel tehcir ve sair insanlığa karşı işlenmiş suçların cezai müeyyideleri tanımlanmış olup; bu suçların faillerinin devlet, askeri ve sivil makamlarca yürütülen merkezi politikalar dahilinde, emir ve komuta zinciri içerisinde, uluslararası sözleşmelerde öngörülen nitelikli suçların tamamını kapsayacak şekilde işlenmesi halinde, cezalandırılmaları öngörülmektedir.

 

Dosya kapsamına alınan ulusal ve uluslararası gözlemci raporları, toplu mezar inceleme tutanakları, arşiv belgeleri, döneme ilişkin askeri ve sivil yazışmalar, tanık ve mağdur beyanları, uzman heyet raporları, dijital veri analizleri ve ilgili kurum kayıtları dikkate alınarak, 1915–1938 yılları arasında başta Ermeni, Rum, Yahudi ve diğer azınlık gruplarının kitleler halinde sürgün edilmesi, öldürülmesi, yağmalanması ve mülksüzleştirilmesine ilişkin geniş çaplı bir planlamanın yapıldığı ve bu planlamanın merkezinde dönemin askeri ve sivil lideri sıfatıyla Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün bulunduğu anlaşılmıştır.

 

Soruşturma evrakının önceki bölümlerinde ayrıntılı şekilde izah olunduğu üzere, dönemin Osmanlı ve erken Cumhuriyet idaresinin üst kademelerinde yer alan askeri ve sivil makamların, soykırım ve insanlığa karşı suçlar kapsamında değerlendirilebilecek kitlesel infaz, zorla göç ettirme, mal varlığına el koyma, sistematik şiddet, cinsel saldırı, yağma, yakıp yıkma ve mülksüzleştirme fiillerini bilinçli bir şekilde uyguladıkları, söz konusu fiillerin devletin en yüksek askeri ve idari kademelerinden emir ve talimatlarla yürütüldüğü, olayların meydana geldiği coğrafyada yer alan askeri birliklerin komutanı ve daha sonra ülkenin lideri olarak Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün doğrudan asli fail, azmettirici, emir veren ve uygulayıcı pozisyonda bulunduğu; yine bu süreçte işlenen suçların hiçbirinin münferit veya tesadüfi olmayıp, merkezi bir plan ve organizasyon dahilinde, emir-komuta zinciriyle, kademeli ve sürekli şekilde yürütüldüğü, delil ve beyanlardan sabit bulunmuştur.

 

Yine dosya içerisinde mevcut olan arşiv kayıtları, tanık ifadeleri, dönemin gazete kupürleri, askeri harekat günlükleri, idari yazışmalar, diplomatik nota ve uluslararası gözlemci raporları ile toplu mezar inceleme tutanaklarında; özellikle 1915 yılının Nisan ayından itibaren başlatılan “tehcir” uygulaması, askeri harekatlar esnasında sivil halka yönelik sistematik öldürmeler, zorunlu göçler, cinsel saldırı ve yağmalama fiillerinin kitlesel şekilde icra edildiği, bunların devletin merkezi idaresinden verilen talimatlarla yürütüldüğü ve şüpheli Atatürk’ün bu süreçlerin asli faili, azmettiricisi ve sorumlusu olduğu yönündeki bulgular kuvvetle sabit olmuştur.

 

Ayrıca dosya kapsamında yer alan çok sayıda tanık, mağdur ve uzman görüşlerinde, askeri birliklerin sevk ve idaresinin, sivil makamların organizasyonunun ve kolluk kuvvetlerinin eylemlerinin tamamının, dönemin üst düzey askeri ve idari otoritelerince, özellikle de Gazi Mustafa Kemal Atatürk tarafından planlandığı, sevk ve idare edildiği, işlenen fiillerin emir-komuta zinciriyle gerçekleştirildiği ve merkezi devlet gücünün bu fiillerin organizasyonunda temel araç olarak kullanıldığı açıkça ortaya konmuştur. Yine, dosyada yer alan dijital veri analizleri, yazışmalar, askeri emirler, idari kararlar ve diplomatik belgelerde de, suçun maddi ve manevi unsurlarının oluştuğu, eylemlerin doğrudan devlet politikası haline getirildiği ve ilgili dönemde şüphelinin karar alıcı ve uygulayıcı makam olarak hareket ettiği yönündeki bulgular mevcuttur.

 

Uluslararası Ceza Hukuku kapsamında değerlendirilen ve insanlığa karşı suçlar, savaş suçları ve kitlesel sürgün fiilleri olarak nitelendirilen bu eylemlerin, c.P. Român Art. 439/(1.a,c,d,e,f,j), 440/(1.a,b,d,h,k), 191 ve ilgili diğer maddelerinde düzenlenen suç tiplerine birebir uyduğu, şüphelinin dosya kapsamındaki delil, belge ve beyanlarla bu suçların asli faili, azmettiricisi ve uygulayıcısı olduğunun anlaşıldığı; yukarıda detaylıca izah olunan olaylar, dosyadaki belgeler ve uzman mütalaaları ile ayrıca ortaya konmuştur.

 

Dosyada mevcut olan ulusal ve uluslararası mahkeme kararları, gözlemci raporları, arşiv belgeleri ve tanık beyanlarında; şüpheli Atatürk’ün, soruşturma konusu dönem boyunca, askeri ve sivil otoritenin en üstünde bulunması, devletin merkezinden gelen emir ve talimatlarla suç teşkil eden fiillerin hayata geçirilmesinde birincil sorumlu olması ve bu eylemlerin sistematik ve örgütlü bir şekilde yürütülmesinde asli rol üstlenmesi nedeniyle, eylemlerine uyan sevk maddeleri gereğince cezalandırılmasının zorunlu olduğu sonucuna ulaşılmıştır.

 

Dosya içerisinde yer alan tüm dijital materyaller, askeri ve sivil arşiv kayıtları, toplu mezar inceleme raporları, tanık, mağdur ve uzman beyanları ile ulusal ve uluslararası mahkeme kararları birlikte değerlendirildiğinde; şüphelinin üzerine atılı bulunan tüm suçların işlendiğine dair yeterli delil bulunduğu, olayların işleniş biçimi, uygulanan askeri ve idari stratejiler, devletin resmi politikaları ve şüphelinin eylemlerdeki konumunun dosyada mevcut delil ve beyanlarla sabit olduğu; ilgili tüm mevzuat hükümleri ve uluslararası ceza hukuku prensipleri çerçevesinde, eylemlerine uyan maddeler gereğince şüphelinin en ağır şekilde cezalandırılmasının kamu menfaati gereği olduğu değerlendirilmiştir.

 

Ayrıca, soruşturma safahatı sonunda ve dosya kapsamında bulunan tüm delillerin, özellikle de iletişim tespiti, teknik araçlarla izleme, fiziki takip, arşiv ve dijital materyal incelemeleri ile ulusal ve uluslararası kurum ve kuruluşlardan temin edilen tüm evrakın, hukuka uygun şekilde değerlendirilmesi neticesinde; şüphelinin, insanlığa karşı suçlar, savaş suçları, kitlesel sürgün, öldürme, yağma, işkence, mülksüzleştirme, zorla göç ettirme ve sair suçlardan sorumlu olduğuna kanaat getirilmiş olup; atılı suçların, merkezi bir devlet politikasının sonucu olarak, organizasyon dahilinde, topluca ve süreklilik arz eden bir şekilde işlendiği anlaşılmıştır.

 

Şüpheli ve vekillerinin, iddiaların asılsız olduğu, dönem koşullarının farklı değerlendirilmesi gerektiği, askeri ve idari uygulamaların devletin bekası açısından zorunlu olduğu yönündeki savunmalarına ilişkin olarak ise, dosyada mevcut delil, belge ve beyanlar çerçevesinde bu savunmaların gerçekliği yansıtmadığı, olayların planlı ve sistematik bir şekilde yürütüldüğü, şüphelinin asli fail, azmettirici ve uygulayıcı olduğu, elde edilen delil ve bulgularla açıkça sabit bulunmuştur.

NETİCE-İ TALEP

Yukarıda ayrıntılı şekilde açıklanan ve dosyada mevcut tüm delil, belge ve beyanlar kapsamında sabit olduğu anlaşılan insanlığa karşı suçlar, savaş suçları, soykırım, toplu öldürme, kitlesel sürgün, yağmalama, mülksüzleştirme ve sair suçlar yönünden; şüpheli Gazi Mustafa Kemal Atatürk hakkında c.P. Român Art. 439/(1.a,c,d,e,f,j), 440/(1.a,b,d,h,k), 191 ve ilgili diğer maddeler uyarınca KAMU DAVASI AÇILMASINA, şüphelinin eylemlerine uyan sevk maddeleri gereğince, AYRI AYRI CEZALANDIRILMASINA; kasten işlemiş olduğu suçlar nedeniyle sürelİ hapis cezasına mahkumiyeti halinde, ilgili mevzuat uyarınca belirli hakları kullanmaktan yoksun bırakılmasına; şüphelinin gözaltı ve tutuklu kalmış olması halinde bu sürelerin mahsubuna; soruşturma ve kovuşturma giderlerinin şüpheliden tahsiline karar verilmesi kamu adına iddia ve talep olunur.05/01/2021,

 

 

 

CUMHURİYET SAVCISI

Teliceanu Viorel-Gabriel

 

 

 

Ekler:

  1. İddianame fotokopisi

  2. Tanık listesi

  3. Uzman heyet raporu

  4. Dijital ve arşiv belge dökümleri

  5. Toplu mezar inceleme raporları

  6. Uluslararası gözlemci raporları

  7. Tüm evrak kapsamı

 

 

 

 

CONSTANȚA TRİBUNALI SECTIA PENALA’YA

 

Unic no : 5934/118/2021

Sanık: Gazi Mustafa Kemal Atatürk

Müdafi'ler:

Av. KOCASAKAL Ümit,

Av. KERİNÇSİZ Kemal,

Av. PERİNÇEK Doğu,

Av. ERDURMAZ Serdar,

Av. KAPLAN Ali Rıza,

Av. AKGÜN İsmail,

Av. NAZLIOĞLU EROL Şule,

Av. GÜL Özlem

Dosya No: 2021/15

İddianame No: 2021/12

 

Konu: Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 05.01.2021 tarihli, 2018/5525 Soruşturma, 2021/15 Esas ve 2021/12 sayılı iddianamesinde müvekkilim Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e atfedilen bütün suçlamaların esastan ve usulden reddiyle, delil, belge ve tanık anlatımlarının hukuka ve gerçeğe aykırılığı nedeniyle beraatine karar verilmesi talebidir.

 

Savcılık iddianamesinde, müvekkil Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e yöneltilen insanlığa karşı suçlar, savaş suçları, soykırım, zorla yerinden etme, toplu sürgün, öldürme, yağmalama, işkence, mülksüzleştirme ve sair suçlamaların tamamı, gerçek dışı, hukuki ve tarihsel temelden yoksun, varsayımsal ve subjektif iddialardır. Dosya kapsamına giren olayların tamamı, Osmanlı İmparatorluğu’nun son döneminde ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş yıllarında yaşanan savaş, iç karışıklık, isyan, nüfus hareketliliği ve devletin varlığına karşı tehditlerin olduğu istisnai koşullar altında gerçekleşmiştir. İddianamede ileri sürülen bütün fiiller, dönemin Osmanlı Hükümeti, İttihat ve Terakki Cemiyeti veya yerel askeri ve sivil otoritelerin sorumluluğunda olup, müvekkilim Atatürk bu olayların büyük kısmında askeri veya siyasi hiçbir yetkiye sahip değildir. 1915 yılı itibarıyla Atatürk, Ermeni Tehciri adı verilen sürecin ne planlayıcısı ne uygulayıcısı ne de karar alıcılarından biri değildir. Arşiv belgeleri ve uluslararası raporlar, olayların Atatürk’le doğrudan veya dolaylı hiçbir ilişkisi olmadığını, dönemin merkezi otoriteleri tarafından yürütüldüğünü açıkça ortaya koymaktadır. Ermeni, Rum, Yahudi ve diğer azınlıklara yönelik iddia edilen toplu sürgün, öldürme, mülksüzleştirme, yağmalama ve benzeri suçlarda Atatürk’ün emir ve sevk yetkisi veya failliği bulunduğuna dair dosyada hiçbir geçerli, somut, güvenilir delil yoktur.

 

Maraş, Çukurova, İzmir ve Anadolu’nun çeşitli bölgelerinde yaşandığı iddia edilen savaş suçları ve sivil halka yönelik fiiller, tamamıyla dönemin askeri koşullarında meydana gelmiş, yerel otoritelerin ve olağanüstü savaş ortamının doğrudan sonucudur. Atatürk, askeri operasyonlarda sivillerin zarar görmemesi için azami çaba göstermiş, savaş hukuku kurallarına her zaman riayet etmiş, sivillere yönelik planlı, kasıtlı veya sistematik bir suç politikasına asla başvurmamıştır. Özellikle bağımsız Ermenistan Cumhuriyeti’ne karşı yürütülen askeri harekat ve Marash’ta yaşanan olaylar, müvekkilimin doğrudan dahli olmadan, yerel ve merkezi otoritelerin denetiminde gerçekleşmiştir.

 

İzmir’in yeniden Türk kontrolüne geçtiği süreç ve Türk-Yunan nüfus mübadelesi, uluslararası antlaşmalar ve çok taraflı uzlaşmalar ile hayata geçirilmiş, müvekkilim Atatürk, bu süreçlerin uluslararası hukuk ve insan hakları normlarına uygun yürütülmesini sağlamıştır. Türk-Yunan nüfus mübadelesinde yaşanan tüm mağduriyetler, dönemin olağanüstü koşullarının kaçınılmaz neticesi olup, hiçbir şekilde Atatürk’ün kişisel kastı, tasarrufu veya suç kastıyla ilişkilendirilemez. Göç yollarında yaşanan zorluklar, bulaşıcı hastalıklar, açlık ve şiddet, ne planlı ne de sistematik devlet politikasıdır; bunlar dönemin savaş ve göç koşullarının kaçınılmaz neticesidir.

 

Zeynep Fikriye’nin intihar olayı ise tamamen kişisel ve trajik bir hadiseyken, Atatürk’ün doğrudan veya dolaylı herhangi bir psikolojik baskısı, yönlendirmesi veya azmettirmesi olduğuna dair dosyada hiçbir objektif, kesin ve hukuka uygun kanıt bulunmamaktadır. Kaldı ki, iddia edilen olayda psikolojik baskı ya da intihara azmettirme fiilinin varlığı soyut beyanlara dayalıdır, objektif delillerle desteklenmemiştir.

 

Şeyh Said İsyanı, Zilan Vadisi, Dersim Harekatı ve Trakya Pogromu gibi başlıklar altında ileri sürülen iddiaların tamamı, devletin bekasını, kamu düzenini ve milletin birliğini korumaya yönelik zorunlu askeri ve idari müdahalelerdir. Müvekkil Atatürk, bu tür askeri ve sivil operasyonlarda hiçbir zaman soykırım, insanlığa karşı suç veya sistematik şiddet amacı gütmemiştir. İsyan ve kalkışmalar, silahlı direnişler ve ülke bütünlüğüne yönelik tehditler karşısında devletin ulusal ve uluslararası hukuk normlarına uygun olarak müdahalede bulunması zorunluluktur. Operasyonlarda bireysel hak ve özgürlüklere azami özen gösterilmiş, sivil kayıpların önlenmesi için gerekli tüm tedbirler alınmıştır. Buna rağmen, yaşanan can kayıpları ve mağduriyetler, olağanüstü koşullarda gerçekleşmiş olup, ne merkezi emir zinciriyle planlanmış ne de Atatürk tarafından kasıtlı olarak organize edilmiştir. İddianamede atıf yapılan askeri ve sivil arşiv belgeleri, tanık anlatımları ve uzman raporlarının çoğu, objektif, güvenilir ve kesin nitelikte değildir; bu belgelerin birçoğu dönemsel propaganda, manipülasyon ve siyasi amaçlarla hazırlanmış, taraflı ve sübjektif niteliktedir.

 

İddianamede geçen “merkezi emir zinciri”, “planlama”, “komuta zinciri” gibi kavramsal ifadeler, soyut, genel ve tamamen varsayımsal değerlendirmelerdir. Müvekkil Atatürk, askeri ve sivil otoriteyi kullanırken, ülkenin bağımsızlığı, toprak bütünlüğü ve ulusal egemenlik ilkesine bağlı kalmış, uluslararası antlaşmalar ve iç hukuk kurallarına uygun davranmıştır. Atatürk’ün hiçbir resmi veya gayriresmi emri, insanlığa karşı suç oluşturacak nitelikte değildir; tam tersine, devletin varlığını ve milletin bekasını korumaya dönük zaruri devlet refleksleridir.

 

Dosyadaki arşiv belgeleri, tanık anlatımları, uzman raporları, diplomatik yazışmalar, uluslararası gözlemci raporları, toplu mezar incelemeleri ve sair tüm evrak, ya hukuka aykırı elde edilmiş ya da objektif, güvenilir ve kesin nitelikte olmayan belgelerdir. Arşiv belgeleri eksik, çelişkili veya tek yanlıdır; tanık beyanları zamanla değişmiş, subjektif ve siyasi saiklerle şekillenmiştir. Uzman raporları ve uluslararası gözlemci belgeleri ise dönemin siyasi atmosferinin ve propaganda araçlarının etkisinde kalmış, bağımsız ve tarafsız bir değerlendirme sunmamaktadır.

 

Bu itibarla, Cumhuriyet Başsavcılığı iddianamesinin tüm bölümlerinde müvekkilim Atatürk’e atfedilen olayların tamamı, hukuki ve fiili bakımdan dayanaksızdır, maddi gerçeklikle örtüşmemektedir ve dosyada müvekkilimi suçlu gösterecek tek bir geçerli, doğrudan, somut ve kesin delil bulunmamaktadır. Müvekkilim hakkında öne sürülen tüm suçlamalar, devletin bekası ve milletin güvenliğini sağlamak üzere alınan hukuka uygun tedbirlerin, kasıtlı biçimde çarpıtılmasından ibarettir. Ceza yargılamasının temel ilkeleri, masumiyet karinesi, şahsilik prensibi, hukuka uygun delil ilkesi, adil yargılanma hakkı ve evrensel hukuk kuralları gereğince, müvekkilin hiçbir şekilde şahsi sorumluluğu bulunmamaktadır.

 

Müvekkilim Atatürk hakkında iddianamede yer verilen bütün suçlamalar, gerçek dışı, dayanaksız ve tamamen siyasi saiklerle oluşturulmuştur. Bütün olaylar, savaş dönemi olağanüstü şartlarında, uluslararası antlaşmalar ve dönemin hukuki çerçevesi içinde gelişmiş, Atatürk’ün eylem ve emirleri daima ülke bütünlüğü, kamu düzeni ve insan hakları çerçevesinde gerçekleşmiştir. Bu nedenle, sunulan hiçbir delil Atatürk aleyhine kesin, net, somut ve doğrudan bir suç isnadı oluşturmaz.

 

SONUÇ VE TALEP

Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından sunulan iddianamede öne sürülen bütün suçlamaların esastan ve usulden reddine, delil, belge ve tanık ifadelerinin tamamının hukuka ve gerçeğe aykırılığı sebebiyle hükmün bozulmasına ve müvekkilim Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün beraatine, dosyada sunulan delillerin geçersiz sayılmasına, adil yargılanma hakkının gözetilmesine ve yargılama giderlerinin kamuya yüklenmesine karar verilmesini saygılarımla arz ve talep ederim.

 

Tarih: 21.01.2021

Av. KOCASAKAL Ümit, Av. KERİNÇSİZ Kemal, Av. PERİNÇEK Doğu, Av. ERDURMAZ Serdar, Av. KAPLAN Ali Rıza, Av. AKGÜN İsmail, Av. NAZLIOĞLU EROL Şule, Av. GÜL Özlem

Ekler:

İddianame fotokopisi

Savunma delil listesi

Tanık listesi

Uzman raporları

Vekaletname

Kimlik fotokopisi

Diğer ilgili belgeler

 

R.C.



TRIBUNALUL CONSTANȚA

SECŢIA PENALA


MAHKUMİYET

RUMEN MİLLETİ ADINA GEREKÇELİ KARAR

UNIC NO : 5934/118/2021 Mahkememizin 3032/3/2013 Tribunalul BUCUREŞTI SECŢIA I PENALĂ esas sayılı dosyası ile birleşik

C.SAVCILIĞI ESAS NO : 2018/5525

İDD. NO : 2021/5


BAŞKAN : Panait Andreea OCTAVIA

ÜYE : ROȘCA ELENA

ÜYE : Virgil Marius UNGUREANU

C. SAVCISI : Dumitru Bogdan MIHAI

KATİP : Banu NICOLETA


DAVACI : K.H.

MAKTULLER :1-Osmanlı Ermeni Cemaati

2-Anadolu Rum ve Yunan Ortodoks Cemaati

3-Yahudi Toplulukları

4-Kürtler

5-Gayrimüslim Azınlıklar

6-Mübadil ve Göç Mağdurları

7-Zeynep Fikriye Özdinçer

8-Anadolu Sivil Halkı

9-Doğu Trakya Yahudileri

10-Pontus Rumları

11-Süryani-Keldani Cemaati

12-Alevî Toplulukları

13-Çerkes Muhacirleri

14-Laz Sivil Halkı

KATILANLAR :

1-Ermeni Soykırımı Mirasçıları Derneği

2-Pontus Helen Federasyonu

3-Türkiye Musevî Cemaati Vakıf Birliği

4-Kürt İnsan Hakları Ağı

5-Süryani Katolik Patrikliği

6-Doğu Trakya Rum-Yahudi Hak Arama Komitesi

7-Rum-Türk Mübadil Vakfı

8-Dersim Mağdurları Platformu

9-Zilan Vadisi Kayıp Yakınları İnisiyatifi

10-Anadolu İnsan Hakları Derneği

VEKİLLERİ :

1- Av. Cristian DUMITRU, Bükreş / ROMANYA

2- Av. Andrei POPESCU, Konstanta / ROMANYA

3- Av. Selma KORKMAZ, İstanbul / TÜRKİYE

4- Av. Sofia GAVRIL, Sibiu / ROMANYA

5- Av. Dimitrios VLAHOPOULOS, Atina / YUNANİSTAN

6- Av. Sevgi YAVUZ, Ankara / TÜRKİYE

7- Av. Eftal DEMİR, Diyarbakır / TÜRKİYE

8- Av. Maria NICULESCU, Bükreş / ROMANYA

9- Av. Ioan MARIN, Timișoara / ROMANYA

10- Av. Elena ȚICA, Cluj-Napoca / ROMANYA

11- Av. Gabriel MARINESCU, Bükreş / ROMANYA

12- Av. Şebnem AYGÜN, İzmir / TÜRKİYE

13- Av. Oana-Maria ILIESCU, Craiova / ROMANYA

14- Av. Tatiana ȘERBAN, Bacău / ROMANYA

15- Av. Nicolae RADU, Konstanta / ROMANYA

16- Av. Lavinia PETRESCU, Pitești / ROMANYA

17- Av. Georgios PAPADOPOULOS, Selanik / YUNANİSTAN

18- Av. Aram KALAYCIYAN, İstanbul / TÜRKİYE

19- Av. Serap ÇELİK, Ankara / TÜRKİYE

20- Av. Marius TUDOR, Brașov / ROMANYA

21- Av. Carmen STOICA, Brăila / ROMANYA

22- Av. Simona DRAGOMIR, Iași / ROMANYA

23- Av. Alexandru VOICU, Târgu Mureș / ROMANYA

24- Av. Raluca MANEA, Bükreş / ROMANYA

25- Av. Duygu ERTEM, Bursa / TÜRKİYE

26- Av. Petros KOURIS, Atina / YUNANİSTAN

27- Av. Mariana GRIGORESCU, Ploiești / ROMANYA

28- Av. Ilie IORGA, Konstanta / ROMANYA

29- Av. Ioannis LAZARIDIS, Selanik / YUNANİSTAN

30- Av. Marilena PĂUN, Bükreş / ROMANYA

31- Av. Fırat AYDIN, Diyarbakır / TÜRKİYE

32- Av. Emil CONSTANTINESCU, Sibiu / ROMANYA

33- Av. Elif DEMET, İstanbul / TÜRKİYE

34- Av. Victor ANDREESCU, Alba Iulia / ROMANYA

35- Av. Lucia NEAGU, Oradea / ROMANYA

36- Av. Tudor BUTULESCU, Craiova / ROMANYA

37- Av. Sevan BOYACIYAN, İstanbul / TÜRKİYE

38- Av. Katerina MICHAILIDOU, Atina / YUNANİSTAN

39- Av. Mihai POPA, Konstanta / ROMANYA

40- Av. Alina CRISTEA, Arad / ROMANYA


SANIK : GAZİ MUSTAFA KEMAL PAŞA ATATÜRK

VEKİLLERİ :

1- Av. Andrei POPESCU, Constanța / ROMANYA

2- Av. Costel RADU, Constanța / ROMANYA

3- Av. Ümit Kocasakal, İstanbul / TÜRKİYE

4- Av. Kemal Kerinçsiz, İstanbul / TÜRKİYE

5- Av. Şule Nazlıoğlu Erol, Ankara / TÜRKİYE

6- Av. Doğu Perinçek, Zürih / İSVİÇRE & Ankara / TÜRKİYE

7- Av. Serdar Erdurmaz, Ankara / TÜRKİYE

8- Av. Ali Rıza Kaplan, İzmir / TÜRKİYE

9- Av. Özlem Gül, Antalya / TÜRKİYE

10- Av. İsmail Akgün, Bursa / TÜRKİYE


SUÇ : İnsanlığa Karşı Suçlar × 10 , Savaş Suçları × 9 , Kasten Adam Öldürme × 3 ,Zorla Göç/Tehcir × 5 , Yağma × 6 , Etnik Temizlik × 6 , SivilKatliamı × 4 , İmha/Soykırım× 3 , Dini/Etnik Zulüm × 4 , Sivil Mülkiyetin Yok Edilmesi × 2 , İntihara Azmettirme/Yardım× 1 ,

SUÇ TARİHİ : 1915–1938

SUÇ YERİ : OSMANLI İMPARATORLUĞU ve TÜRKİYE CUMHURİYETİ toprakları

KARAR TARİHİ : 17/05/2025

BİRLEŞEN DOSYA :3032/3/2013 Tribunalul BUCUREŞTI SECŢIA I PENALĂ ( ek suç ve mağdurlar açısından )

KARARIN NİTELİĞİ : MAHKUMİYET

Cumhuriyet Başsavcılığının 05/01/2019 tarih, 2018/5525 Soruşturma, 2021/15 Esas ve 2021/12 sayılı iddianamesi ile ile açılan kamu davasında, yapılan yargılama sonunda;

GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ :

İddia: Constanța Cumhuriyet Başsavcılığının 05/01/2021 tarih, 2018/5525 Soruşturma, 2021/15 Esas ve 2021/12 sayılı iddianamesi ile; 1915–1916 yılları arasında dönemin Osmanlı Hükümeti'nin ve başkomutan olarak hareket eden Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün (dönemin askeri/sivil lideri sıfatıyla) doğrudan veya dolaylı emir ve sevkiyle, Osmanlı İmparatorluğu toprakları üzerinde yaşayan Ermeni etnik topluluğunun soykırıma tabi tutulduğu, yaklaşık 1 200 000 kişinin sistematik olarak öldürüldüğü, sayısı belirsiz insanın zorla tehcire tabi tutulup açlığa, hastalığa ve yağmaya maruz bırakıldığı, toplu sürgün ve infazların devlet gücüyle, planlı ve merkezi emir zinciriyle uygulandığı, özellikle 1915 yılının Nisan ayından itibaren başlayan ‘tehcir’ politikası kapsamında; erkeklerin infaz edilmesi, kadın ve çocukların zorla yürütülmesi, sivillere yönelik kitlesel şiddet, cinsel saldırı ve yağma olaylarının askeri ve idari güçler tarafından sistematik olarak gerçekleştirildiği, devletin en yüksek askeri ve sivil mercileri dahil olmak üzere Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün de bu eylemlerin teşvikçisi, uygulayıcısı ve himaye edeni olduğu iddiası,

Bu dönemde Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün bölgede bulunan askeri birliklerin komutanı ve daha sonra ülkenin lideri olarak tehcir, katliam ve yağmalamalarda asli fail, azmettirici ve gözetleyici pozisyonda bulunduğu, askeri harekatların yanı sıra idari yetkileriyle de kitlesel insan hakları ihlallerini önlemediği, bizzat emir vermek ve ihmali davranışlarla insanlığa karşı suç işlemek suretiyle (c.P. Român Art. 439/( 1.a,c,e,f,j ) ve 440/( 1.a,d,h,k ) uyarınca) yargı konusu suçları işlediği,

Aynı iddianame kapsamında, 1920 yılında Maraş (Marash) kentinde yaşanan ve yaklaşık 400 erkek Ermeni'nin öldürülmesi, 30 kadının ise sürgün edilmesiyle sonuçlanan katliamın dönemin askeri ve idari yetkililerinin bilgisi ve gözetiminde yürütüldüğü, yine aynı yıl bağımsız Ermenistan Cumhuriyeti'ne yönelik gerçekleştirilen askeri harekatlar sırasında sivillere yönelik sistematik öldürme, zorunlu göç ve mal varlığına el koyma fiillerinin işlendiği, söz konusu askeri ve idari hareketlerde Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün doğrudan emir ve sevk zincirinde asli fail ve sorumlu konumunda olduğu, (c.P. Român Art. 440/( 1.a ), 439/( 1.c ))

1921 yılında ise Çukurova (Cilicia) bölgesinde, hayatta kalabilmiş Ermenilerin tekrar zorla göç ettirilmesi, sivil mülkiyetin yağmalanması ve şehirlerin boşaltılması sırasında, Osmanlı’nın askeri ve sivil otoritelerinin emir ve gözetiminde, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün sorumluluğunda, insanlığa karşı suç ve savaş suçlarının (c.P. Român Art. 439/( 1.d ), 440/( 1.d )) işlendiği,

1922 yılında İzmir (Smyrna) kentinin Türk kuvvetlerince alınması sırasında Hristiyan yerleşim alanlarının yakılması, kitlesel öldürme ve sürgün fiilleri ile Hristiyan ahaliye yönelik sistematik şiddet eylemlerinin uygulandığı, bu fiillerin merkezi askeri ve sivil otorite tarafından yönlendirildiği ve Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün asli fail ve sorumlu olduğu, (c.P. Român Art. 439/( 1.e ), 440/( 1.b,h,k ))

1923-1924 yıllarında Lozan Antlaşması çerçevesinde gerçekleştirilen Türk-Yunan nüfus mübadelesinde, yaklaşık 1 600 000 kişinin zorla yerinden edilip mal varlığına el konulması, göç yollarında ve yerleşim bölgelerinde kitlesel mağduriyetlerin yaşanması, sivillerin şiddete ve yağmaya maruz bırakılması, devletin bu fiilleri uluslararası anlaşma kisvesi altında kitlesel insan hakları ihlallerine dönüştürdüğü, uygulamanın merkezinde yer alan Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün asli fail, azmettirici ve idari sorumlu olduğu, (c.P. Român Art. 439/( 1.d ), 440/( 1.d ))

1924 yılında ise Zeynep Fikriye Özdinçer isimli şahsın intihara sürüklenmesinde doğrudan veya dolaylı sorumluluğun bulunduğu, (c.P. Român Art. 191)

1925 yılında Şeyh Said isyanının bastırılması sırasında 15 000–20 000 kişinin öldürülmesi ve sürgüne tabi tutulmasında, askeri birliklerin doğrudan emirle sivil halka karşı öldürme, sürgün ve toplu cezalandırma fiillerini işlemesinde Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün asli fail, azmettirici ve emir veren konumunda bulunduğu, (c.P. Român Art. 439/( 1.c ), 439/( 1.e ), 440/( 1.a ), 440/( 1.d ))

1930 Zilan Vadisi’nde (Ararat isyanı sırasında) 5 000–15 000 kişinin öldürülmesi, köylerin yakılıp boşaltılması, sivil halkın kitlesel şekilde zorla yerinden edilmesi ve mallarının yağmalanması suçlarının işlenmesinde askeri ve idari emirlerin merkezden yönetildiği ve Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün asli fail olduğu, (c.P. Român Art. 439/( 1.c ), 439/( 1.e ), 440/( 1.a ), 440/( 1.k ))

1934 yılında Trakya bölgesinde Yahudilere yönelik pogromlarda, 15 000 kişinin yerinden edilmesi, çok sayıda mülkiyetin yağmalanması, ölümler ve kitlesel hak ihlallerinin askeri ve sivil makamların bilgisi dahilinde, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün asli fail ve azmettirici olarak sorumlu olduğu, (c.P. Român Art. 439/( 1.d ), 439/( 1.e ), 440/( 1.d ))

1937–1938 yılları arasında Dersim (Tunceli) harekatında 13 000–40 000 kişinin öldürülmesi, 10 000’den fazla kişinin zorla sürgün edilmesi, kitlesel öldürme, sürgün, mülksüzleştirme ve sistematik askeri operasyonların Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün askeri ve siyasi liderliğinde, planlı ve emir-komuta zinciriyle gerçekleştirildiği (c.P. Român Art. 439/( 1.a ), 439/( 1.e ), 439/( 1.f ), 440/( 1.a ), 440/( 1.d ), 440/( 1.k )),

Yukarıda detaylıca açıklanan eylemlerde, iddia edilen suçların şahsi, kasıtlı, sistematik ve merkezi emirlerle gerçekleştirildiği, dönemin askeri ve sivil lideri olarak Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün insanlığa karşı suç, savaş suçu, kitlesel sürgün, öldürme, yağma, işkence ve mülksüzleştirme fiillerinde asli fail, azmettirici ve gözetleyici olduğu, tüm bu suçların c.P. Român 439, 440 ve ilgili maddelerine muhalefet teşkil ettiği,

Bu nedenlerle sanık Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün yukarıda anlatılan insanlığa karşı suçlar, savaş suçları, kitlesel öldürme, sürgün, yağmalama ve mülksüzleştirme suçlarından, ilgili kanun maddeleri gereğince yargılanıp cezalandırılması talebiyle kamu davası açıldığı, iddianamede yer alan sevk maddeleri uyarınca sanık Gazi Mustafa Kemal Atatürk hakkında c.P. Român Art. 439, 440, 191 ve ilgili maddeleri gereğince cezalandırılması talep edilerek kamu davası açılmıştır.


Esas hakkındaki mütalaa:Constanța Cumhuriyet Başsavcılığı 11/07/2019, 17/02/2020, 03/11/2021, 25/06/2022, 14/01/2023 ve 09/02/2025 tarihli duruşmalarda; sanık Gazi Mustafa Kemal Paşa Atatürk’ün insanlığa karşı suçlar, savaş suçları, kasten öldürme, etnik temizlik, zorunlu nüfus transferi, kitlesel sürgün, sivil infaz, toplu yağma ve mallara el koyma fiillerinden RCK 439/1-a,c,e,f,j, 440/1-a,d,h,k, 191 ve sair ilgili maddeleri uyarınca cezalandırılması talebiyle açılan kamu davası kapsamında; 1915–1916 yıllarında Osmanlı Devleti’nin Ermeni tebaasına karşı icra edilen tehcir ve öldürme fiilleriyle ilgili olarak sanığın doğrudan ya da dolaylı olarak emir verici, uygulayıcı veya planlayıcı pozisyonda olup olmadığına ilişkin arşiv belgeleri, askeri yazışmalar, TBMM ve İttihat ve Terakki Cemiyeti karar defterleri, harp raporları, tanık anlatımları ve dönemin Divan-ı Harb-i Örfi Mahkemesi kararları dosya kapsamına alınmış; sanığın 1920–1922 yılları arası Anadolu’nun güney ve doğusunda gerçekleşen Marash, Cilicia, Kars-Ardahan harekatı, İzmir yangını ve takip eden kitlesel öldürme, zorunlu göç, sivil mülksüzleştirme, yağma ve tehcir uygulamalarında merkezi askeri ve siyasi otorite olarak rol üstlenip üstlenmediği, emir ve talimatların Ankara’dan doğrudan iletilip iletilmediği, TBMM zabıtları, Kuvâ-yi Milliye komite emirleri ve harp muhabereleriyle aydınlatılmış; 1923 Lozan Antlaşması sonrası Türk-Yunan nüfus mübadelesi, 1925 Şeyh Said İsyanı ve bastırılması, 1930 Zeylân Deresi ve Ararat isyanı, 1934 Trakya Yahudi pogromu, 1937–1938 Dersim harekatı ve benzeri olaylarda sanığın devlet başkanı, başkomutan ve hükümet lideri sıfatıyla askeri-siyasi emir-komuta zincirinde asli fail ya da teşvikçi olarak hareket edip etmediği, yerli ve yabancı arşiv kayıtları, mağdur ve tanık anlatımları, dönemin hükümet belgeleriyle incelenmiştir. Dosyada mevcut çok sayıda yazılı delil, tanık beyanı, bilirkişi raporu, resmi devlet yazışmaları ve uluslararası gözlemci raporlarının değerlendirilmesiyle, sanığın üzerine atılı insanlığa karşı suçlar, savaş suçları, kasten öldürme, zorla göç ettirme, sivil mallarına el koyma ve sürgün fiillerinin sistematik ve planlı şekilde icra edildiği, devlet otoritesinin tek merkezde toplandığı, emir ve talimatların sanık tarafından doğrudan verildiği, mağdurların çoğunluğunun çocuk, kadın ve sivil topluluklardan oluştuğu, uygulamaların uluslararası hukuk bakımından insanlığa karşı suç, savaş suçu, etnik temizlik ve kitlesel öldürme kapsamında olduğu kanaatine varılarak, sanık Gazi Mustafa Kemal Paşa Atatürk’ün RCK 439/1-a,c,e,f,j, 440/1-a,d,h,k ve 191 maddeleri gereğince cezalandırılması, ayrıca suçların ağırlığı, mağdur sayısının büyüklüğü, fiillerin sürekliliği ve kamu düzenine etkileri nazara alınarak müebbet hapis ve sair tali cezalara hükmedilmesi, sanığın mevcut konumu ve idari görevleri dikkate alınarak, cezanın infazı süresince kamu haklarından ve siyasi haklardan yoksun bırakılması, yargılama giderlerinin sanıktan tahsili ve infaz süresince hükmen tutukluluk halinin devamına karar verilmesi şeklinde mütalaa verilmiştir.


Sanık Gazi Mustafa Kemal Paşa Atatürk’ün mahkememizde Müdafi Huzurunda 11/07/2019 tarihli savunmasını; "1915–1916 yılları arasında Osmanlı Ordusunda Çanakkale cephesinde 19. Tümen Komutanı olarak aktif savaş görevindeydim, Anadolu’nun doğusundaki tehcir ve katliam uygulamalarında ne askeri ne idari görevim olmadı, doğrudan veya dolaylı şekilde Ermeni tehciri kararlarının alınmasında veya uygulanmasında hiçbir emir ve yetkim yoktu, o dönemde görev ve rütbe sahama bakıldığında İstanbul ve Çanakkale dışında başka bir yerde inisiyatifim olmadığını defaatle belirtmiştim, Divan-ı Harb-i Örfi ve Mütareke döneminde de şahsıma soykırıma iştirak suçlaması yöneltilmemiştir." şeklinde dile getirmiştir. Mahkememce görülen lüzum üzerine sanık Gazi Mustafa Kemal Paşa Atatürk’ten sorulduğunda; "Ermeni tehciri ve kitlesel öldürmelerle ilgili alınan kararlarda ne İttihat ve Terakki Cemiyeti Merkez Komitesi’nde ne de Osmanlı Sadrazamı Talât Paşa ve Enver Paşa ile ortak bir çalışmam olmadı, o dönem askeri kayıtlarım ve sicilim de bunu teyit eder, ayrıca hem kendi hatıratımda hem Nutuk’ta bu döneme dair sorumluluğumun bulunmadığını yazdım." şeklinde yanıtrvermiştir.

Müşteki vekili Av. Cristian Dumitru’nun talebi üzerine sanık Gazi Mustafa Kemal Paşa Atatürk’ten sorulduğunda; "1919’dan itibaren Anadolu’da başlayan Milli Mücadele hareketinde siyasi ve askeri liderliği üstlendiğim doğrudur, ancak Maraş, Adana ve Kilikya olaylarında Ankara Hükümeti’nin direniş hareketleri ile şehirlerin savunulması ve düşman işgalinin sona erdirilmesi hedeflenmiş, sivil halka yönelik kasıtlı veya keyfi toplu şiddet ve sürgün emirleri tarafımdan verilmemiştir, askeri harekatın gereği ne ise o yapılmıştır, ancak iddia edildiği gibi kitlesel öldürme ve sürgün talimatı vermedim." şeklinde yanıt verdiği görülmüştür. Müşteki vekili Av. Andrei Popescu ve Av. Selma Korkmaz’ın talebi üzerine sanık Gazi Mustafa Kemal Paşa Atatürk’ten sorulduğunda; "TBMM Hükümeti’nin kuruluş döneminde Kars, Ardahan ve Nahçıvan gibi bölgelerde yapılan askeri harekatlar, ülkenin toprak bütünlüğünü sağlamak ve dış tehditleri bertaraf etmek için zorunlu olarak icra edilmiştir, sivil halka yönelik kasıtlı bir uygulama yapılmamıştır, askeri raporlar ve harici gözlemci raporlarında da doğrudan benim imzam veya talimatımla sivillere karşı kitlesel öldürme ya da göçe zorlama emri yer almamaktadır, asıl hedef askeri muhalefetin ve işgal kuvvetlerinin bertaraf edilmesiydi." şeklinde yanıt verdiği görülmüştür.

Sanık müdafi Av. Andrei Popescu mahkememizdeki 17/02/2020 tarihli savunma ve beyanlarını; "Müvekkilim Atatürk’ün tüm askeri ve siyasi yaşamında devletin birliğini, milletin huzurunu ve kamu düzenini korumak için mücadele ettiği, iddia olunan insanlığa karşı suçların tamamında ne kişisel çıkar ne etnik kasıt ne de özel bir düşmanlık saiki bulunmadığı, TBMM ve hükümet kararlarının zorunluluk ve savaş hukuku gereği alınan savunma tedbirleri olduğu, kitlesel mülksüzleştirme, göçe zorlama ve öldürme fiillerinde şahsi kast bulunmadığı, dönemin koşullarının hukuken dikkate alınması gerektiği, müvekkilimin liderlik ettiği tüm harekat ve kararların uluslararası hukukta tanınan devletin meşru müdafaa hakkı kapsamında değerlendirilmesi gerektiği savunulmuştur." şeklinde dile getirmiştir.

Sanık Gazi Mustafa Kemal Paşa Atatürk’ün mahkememizde müdafi huzurundaki 03/11/2021 tarihli savunmasını; "Lozan Barış Antlaşması ve Yunan-Türk Nüfus Mübadelesi sürecinde, ülkede huzur ve milli bütünlüğün sağlanması amacıyla uygulanan nüfus transferinin, devletlerarası anlaşmalar çerçevesinde uluslararası heyetlerin denetimi ve gözetimi altında yapıldığı, zorunlu göç sırasında vefat eden, yerinden edilen veya malvarlığını kaybeden kişilere yönelik olarak devletin tüm imkanlarının seferber edildiği, şahsımın bu süreçte asla kasıtlı sürgün, öldürme ya da etnik temizlik kastı bulunmadığı, belgelerle sabittir." şeklinde dile getirmiştir. Mahkemece görülen lüzum üzerine sanık Gazi Mustafa Kemal Paşa Atatürk’ten sorulduğunda; "1925 yılı Şeyh Said isyanı sırasında bölgedeki askeri ve sivil otoriteye verilen emirler, ülke bütünlüğünün korunması, kamu düzeninin tesisi ve isyanın bastırılması amacı taşımaktaydı, devletin anayasal varlığına yönelen silahlı kalkışma karşısında askeri tedbirlerin alınması zorunluluğu doğmuştur, sivil halka yönelik kasıtlı öldürme veya sürgün kastım yoktur, askeri emir ve sevk zinciri içinde hareket edildi, ayrıca askeri harekatların tamamı TBMM’nin bilgisi ve onayı ile yapılmıştır." şeklinde yanıt verdiği görülmüştür.

Müşteki vekili Av. Sofia Gavril’in talebi üzerine sanık Gazi Mustafa Kemal Paşa Atatürk’ten sorulduğunda; "Dersim harekatı başta olmak üzere 1930 Zeylân ve 1934 Trakya olayları gibi süreçlerde, devletin en üst düzey idari ve askeri yetkilisi olarak tüm kararların milli güvenlik, kamu düzeni ve ülke bütünlüğünü koruma çerçevesinde alındığını, şahsımın hiçbir surette sivillere yönelik doğrudan öldürme, sürgün veya mülksüzleştirme kastı ile hareket etmediğini, olayların askeri gereklilik, bölgesel güvenlik ve anayasal düzenin tesisi gerekçesiyle icra edildiğini, şahsi veya keyfi kasıtla hareket etmediğimi, bütün emir ve talimatlarımın resmi kayıt ve belgelerle doğrulanabilir olduğunu beyan ederim." şeklinde yanıt verdiği görülmüştür.


Sanık Gazi Mustafa Kemal Paşa Atatürk’ün mahkememizde Müdafi Huzurunda 15/11/2022 tarihli savunmasını;"Mahkemenize arz ederim ki, iddia olunan 1922 İzmir (Smyrna) Faciası ve bu esnada yaşanan kitlesel öldürmeler, yangınlar ve göçe zorlamalar bakımından şahsıma yöneltilen suçlamaların, dönemin askeri ve siyasi koşulları, şehirdeki fiili güç dengesi ve askeri harekatın aciliyeti dikkate alınmaksızın, tek taraflı tanık anlatımlarına ve olaydan çok sonra kaleme alınan bazı yabancı raporlara dayanarak kurgulandığını belirtmek isterim. 1922 Ağustos’unda Batı Anadolu’daki askeri harekat, Yunan işgal kuvvetlerinin şehirden çekilmesiyle birlikte büyük bir kaos ortamında ve çok çeşitli silahlı grupların ve sivillerin karıştığı bir hengamede cereyan etmiştir. Ankara Hükümeti adına yürütülen askeri harekatta ordunun görevi, şehirde düzenin tesisi, düşmanın temizlenmesi ve asayişin sağlanmasıydı. Şehirde patlak veren yangının çıkış noktası, failin kimliği, ilk müdahaleyi hangi birimlerin yaptığı, Yunan ordusunun ve geri çekilen milislerin sabotaj olasılıkları tarafsız kaynaklarla tam olarak aydınlatılamamıştır. Mahkemenizde ifade veren tarihçi uzmanların da belirttiği gibi, İzmir yangını sırasında şehirde çok sayıda bağımsız ve kendi başına hareket eden askeri birlik, yerel milis ve sivil direnişçi bulunmaktaydı. Ana askeri birlikler kenti teslim alırken, kontrolün sağlanması saatler almış, şehrin çeşitli bölgelerinde çıkan çoklu yangınlara müdahale edilememiştir. Devletin ve şahsımın resmi makam olarak bu facianın önlenmesi için gerekli müdahaleleri yapmama iradesi ve kararlılığı her kayıtta mevcuttur. O dönemin basın yayın organlarında ve TBMM zabıtlarında da görüleceği üzere, hem İzmir’deki Hristiyan ve Yahudi cemaatlerinin korunmasına, hem de şehirde yaşayan tüm unsurların haklarının gözetilmesine dair sıkı talimatlar verilmiştir. Benim ve hükümetimin izni veya bilgisi dahilinde herhangi bir katliam, sistematik sürgün ya da yakma fiili asla işlenmemiştir. Büyük facianın yaşanmasında, işgal ordusunun çekilmesinin ardından şehirde bırakılan sabotajcıların, organize suç unsurlarının ve dış güçlerin parmağı olduğuna dair çok sayıda istihbarat raporu dosyanızdadır. Ayrıca, İzmir’deki kiliselerde mahsur kalan sivillere yönelik kurtarma girişimleri, hem ordu tarafından hem de yerel halktan yardım talep edilerek gerçekleştirilmiş, buna dair kurtulanların tanıklıkları mahkemenize arz edilmiştir. Sonuç olarak, şahsımın, İzmir yangını ve sonrasındaki göçe zorlama olaylarında doğrudan, kasıtlı ya da emir verici bir konumda olduğuma dair somut bir belge, emir ya da yazışma sunulamamıştır. Bütün askeri ve sivil müdahaleler, yangının önlenmesi ve sivil halkın tahliyesi yönünde olmuş, felaketin boyutları olayın karmaşası ve dış etkiler sebebiyle önlenememiştir. Bu nedenle, tarafıma isnat edilen ‘insanlığa karşı suç’, ‘savaş suçu’ ve ‘kitlesel mülksüzleştirme’ iddialarının hiçbir hukuki ve vicdani temeli bulunmamaktadır." şeklinde dile getirmiştir.

Mahkememce görülen lüzum üzerine sanık Gazi Mustafa Kemal Paşa Atatürk’ten sorulduğunda;"İzmir yangınının hemen akabinde, şehirde kalan tüm Rum ve Ermeni cemaatlerinin haklarının güvence altına alınmasına, tahliye edilmek isteyenlere kolaylık sağlanmasına ve tüm mülkiyet haklarının korunmasına dair resmi genelgeyi bizzat şahsım imzalamış, yerel idarecilere ve askeri birliklere emir vermiş bulunmaktayım. Söz konusu dönemde, tüm gelişmeler an be an hükümet tarafından izlenmiş ve uluslararası komisyonlara açıkça raporlanmıştır. Eğer şahsıma yüklenen iddialarda olduğu gibi bir kasıt veya emir var idiyse, gerek yabancı misyonların gerek Batı basınının gerekse tarafsız gözlemcilerin tutanaklarında mutlaka bu husus açıkça yer alırdı. Aksine, facianın önlenmesi için tüm imkanlarımız seferber edilmiş, yangına ilk müdahale edenler arasında Türk ordusunun mensupları yer almıştır. Ayrıca, şahsi olarak İzmir yangınıyla ilgili dönemin hükümet arşivlerinde bulunan yazılı belgelerde, gerek askeri gerek sivil makamların ihmali veya kasıtlı fiiliyle ilgili tek bir doğrudan emrim veya iznim bulunmamaktadır. Şehrin işgalden kurtarılması sırasında ortaya çıkan düzensizlik ve karmaşa ortamı, ulusal ve uluslararası hukuk çerçevesinde liderlerin bireysel sorumluluğunu doğrudan gerektirmez. İzmir’de yaşanan dramda, ne şahsımın ne de hükümetimin kitlesel imhaya veya sürgüne dönük bir programı ya da talimatı mevcut değildir. Aksine, tüm yetkili makamların açıklamalarında, suçun faillerinin tespiti ve adaletin sağlanması için çalışmalar başlatılmıştır. Dolayısıyla, şahsıma yüklenen kitlesel suçlarla ilgili olarak mahkemenizce hukuka ve vicdana uygun bir değerlendirme yapılmasını talep ediyorum." şeklinde yanıtrvermiştir.

Müşteki vekili Av. Dimitrios Vlahopoulos ve Av. Sevgi Yavuz’un talebi üzerine sanık Gazi Mustafa Kemal Paşa Atatürk’ten sorulduğunda;"Lozan Barış Antlaşması sonrasında gerçekleştirilen Türk-Yunan Zorunlu Nüfus Mübadelesi, uluslararası anlaşmalar çerçevesinde, her iki ülkenin de karşılıklı rızası ve uluslararası komisyonların doğrudan denetimi altında yürütülmüştür. Bu süreçte ortaya çıkan mağduriyetlerin, ne şahsımın şahsi talimatları ne de hükümetin keyfi uygulamaları ile ilgisi yoktur. 1 600 000’i aşan insanın yerinden edilmesi gibi devasa boyuttaki bir insani dram, dönemin uluslararası hukukunun ve devletlerarası ilişkilerinin bir sonucudur. Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti olarak, mübadele sürecinde göçe tabi tutulanlara tüm imkânlar seferber edilmiş, göçmenlerin barınma, sağlık ve yeniden yerleştirme sorunlarının çözümü için ciddi bütçeler ayrılmıştır. Dönemin TBMM tutanaklarında ve Bakanlar Kurulu kararlarında da görüleceği üzere, göç yollarında yaşanan kayıplar ve mağduriyetler karşısında devletin sorumluluğu, kasıtlı değil, tamamen uygulamanın zorluğundan ve dönemin olağanüstü koşullarından kaynaklanmaktadır. Benim liderliğimde, hiç kimsenin dini, mezhebi veya etnik kökeni nedeniyle özel olarak hedef alınmasına dair bir politika yürütülmemiştir. Tüm kamu görevlilerine ve askeri birimlere, göç yollarında ve varış noktalarında insan haklarına tam riayet edilmesi, malların korunması ve göçmenlerin yeni hayatlarına uyum sağlamaları için gerekli tüm tedbirlerin alınması talimatı verilmiştir. Mahkemenizce incelenen arşivlerde de görüleceği gibi, yaşanan trajedinin sorumluluğu, şahsıma kasıt atfedilecek şekilde bir niyet ve irade ile açıklanamaz. Tarihsel gerçeklik ve arşiv belgeleri, şahsımın ve hükümetin uluslararası yükümlülüklerini en üst düzeyde yerine getirdiğini, sivil halkın zarar görmemesi için olağanüstü çaba sarf ettiğini açıkça ortaya koymaktadır." şeklinde yanıt verdiği görülmüştür.

Sanık müdafi Av. Valentin Nistor mahkememizdeki 25/06/2022 tarihli savunma ve beyanlarını; "Müvekkilim Gazi Mustafa Kemal Paşa Atatürk, gerek askeri gerek siyasi kariyerinin her aşamasında, yalnızca ulusal egemenliği ve ülkenin bağımsızlığını korumak için mücadele etmiş, asla şahsi hırs veya etnik-dini ayrımcılık saikiyle kitlesel suçların planlayıcısı, azmettiricisi ya da uygulayıcısı olmamıştır. Lozan Antlaşması sonrası mübadele uygulamaları, devletlerarası antlaşmalara uygun şekilde ve uluslararası komisyonların denetimi altında yürütülmüş olup, tek bir ferdin veya liderin keyfi takdirine bırakılmış değildir. Müvekkilim ve hükümeti, göç yollarında ve yerleşim merkezlerinde yaşanan trajediler karşısında, mümkün olan her türlü yardımı ve düzenlemeyi hayata geçirmiş, mağduriyetlerin asgariye indirilmesi için azami gayret göstermiştir. Ayrıca, mübadele ile ilgili olarak gerek Yunanistan gerek Türkiye arşivlerinde müvekkilimin sivilleri özel olarak hedef alan hiçbir emir, program, genelge ya da yazışması bulunmamaktadır. Söz konusu dönemin politikaları, tamamen ulusal ve uluslararası kamu düzeninin yeniden tesisi amacıyla alınmış olup, tüm uygulamalar devletin resmi kayıtlarında mevcuttur. Müvekkilimin siyasi iradesi ve kişisel değerleri, ‘insanlığa karşı suç’ ve ‘savaş suçu’ kavramlarıyla ilişkilendirilemeyecek derecede adil, hukukî ve insanî temellere dayanmaktadır. Mahkemenizden, ulusal ve uluslararası hukuk normları çerçevesinde, müvekkilimin beraatine karar verilmesini talep ediyoruz." şeklinde dile getirmiştir.

Sanık Gazi Mustafa Kemal Paşa Atatürk’ün mahkememizde müdafi huzurundaki 14/01/2023 tarihli savunmasını; "Mahkemenizce sorgulanan 1925 Şeyh Said İsyanı’nın bastırılması sırasında ve sonrasında cereyan eden askeri operasyonların, şahsımın kasıtlı, keyfi ve hukuk dışı emirleriyle yürütüldüğü iddiası gerçeği yansıtmamaktadır. Söz konusu isyan, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun hemen ardından, ülkenin anayasal bütünlüğüne ve laik rejimin varlığına açık bir tehdit olarak ortaya çıkmış, devlete ve halka karşı kanlı bir ayaklanma başlatılmıştır. Devletin, anayasal düzeni ve ulusal birliği koruma görevi çerçevesinde, isyan bölgelerinde sivil-askeri otoriteye olağanüstü yetkiler verilmiş ve askeri harekatlar kaçınılmaz hale gelmiştir. Ne var ki, uygulanan bütün askeri önlemler, yalnızca ayaklanmaya katılan silahlı grupları ve doğrudan kalkışmaya iştirak eden unsurları hedef almıştır. Mahkemenizin dosyasında yer alan tanık beyanlarında da belirtildiği üzere, askeri birliklerin herhangi bir kasıtla, özellikle çocuklara, kadınlara veya yaşlılara yönelik keyfi şiddet veya toplu sürgün uygulamaları şahsım tarafından teşvik edilmemiştir. Olayın büyüklüğü ve karmaşası içerisinde bazı bireysel aşırılıkların yaşandığı doğrudur, fakat bu fiillerin tamamı şahsımın iradesi veya doğrudan talimatı ile değil, yerel koşullar ve isyanın yol açtığı kaos ortamında meydana gelmiştir. Tüm askeri ve idari birimlere, hukuk çerçevesinde hareket edilmesi ve masum sivil halkın korunması yönünde sürekli talimatlar verilmiştir. Eğer şahsıma atfedilen suçlar gibi bir politika veya emir söz konusu olsaydı, bu tür emirlerin izleri resmi arşivlerde, askeri kayıt ve yazışmalarda açıkça görülebilirdi. Tersine, dönemin TBMM görüşmelerinde ve hükümet raporlarında, olaylar karşısında gösterilen hassasiyet ve devletin hukuk içinde kalma çabası açıkça yer almaktadır. Ülkenin güvenliğini ve bütünlüğünü korumak zorunluluğu, şahsıma yüklenen iddiaların aksine, keyfi, kasıtlı veya etnik temizlik amacı taşıyan fiillerin önüne geçmek için gösterdiğim kararlılıkla da sabittir. Mahkemenizce, tarihsel bağlam ve gerçekler göz önüne alınarak adil bir değerlendirme yapılmasını talep ederim." şeklinde dile getirmiştir.

Mahkememce görülen lüzum üzerine sanık Gazi Mustafa Kemal Paşa Atatürk’ten sorulduğunda; "Şeyh Said isyanı sırasında, askeri birliklerin bölgeye sevki, sivil idarenin takviyesi ve olağanüstü hal ilanı, devletin bekası ve anayasal düzenin korunması için atılmış zorunlu adımlardı. Söz konusu süreçte, şahsımın doğrudan herhangi bir sivile yönelik öldürme, göçe zorlama veya malına el koyma yönünde emir ve kastı yoktur. Tüm askeri ve idari makamlar, yerel koşullara göre insiyatif kullanmak zorunda kalmıştır ve bu süreçte yaşanan mağduriyetler, devletin anayasal görevini yerine getirme zorunluluğunun, yerel uygulamalarda bazı aşırılıklara yol açmasıyla ilgilidir. Şahsıma isnat edilen insanlığa karşı suçlar ve savaş suçları kapsamında, herhangi bir kasıtlı fiilim veya yazılı ya da sözlü emrim olduğuna dair tek bir delil dosyanıza sunulmamıştır. Tüm devlet kayıtları ve resmi belgeler, şahsımın ülkenin bütünlüğünü koruma ve kamu düzenini sağlama görevini hakkıyla ifa ettiğini açıkça göstermektedir. O dönemin olağanüstü şartlarında yapılan bütün müdahalelerin tek amacı, anayasal düzenin tesisi ve milletin refahının sağlanması olmuştur. Mahkemenizden, tarihi ve hukuki gerçekler ışığında, tarafıma yöneltilen suçlamalardan beraatime karar verilmesini talep ediyorum." şeklinde yanıt verdiği görülmüştür.

Müşteki vekili Av. Eftal Demir ve Av. Maria Niculescu’nun talebi üzerine sanık Gazi Mustafa Kemal Paşa Atatürk’ten sorulduğunda; "1930 Zilan Vadisi ve 1937–1938 Dersim harekatı dahil olmak üzere, cumhuriyetin ilk yıllarında gerçekleştirilen tüm askeri ve idari operasyonlarda, devletin nihai hedefi ülke bütünlüğünün sağlanması, kamu düzeninin tesisi ve anayasal rejimin korunmasıdır. Bu operasyonlarda şahsımın, özellikle sivil halka yönelik kasıtlı, keyfi veya kitlesel şiddet ve sürgün uygulamalarını bizzat planladığı, emir verdiği ya da teşvik ettiği iddiaları tamamen mesnetsizdir. Dönemin askeri harekat planları, Bakanlar Kurulu kararları ve TBMM tutanaklarında görüleceği üzere, tüm devlet otoritesi, yalnızca silahlı kalkışmalara karşı kamu düzenini sağlamak ve isyanları bastırmak için hareket etmiştir. Söz konusu süreçte yaşanan bireysel hak ihlalleri ve mağduriyetler, savaşın ve toplumsal çalkantıların doğrudan sonucu olup, ne şahsımın iradesiyle ne de hükümetin resmi politikası ile açıklanamaz. Tüm askeri ve idari birimlere, sivil halka zarar verilmemesi, insan haklarına riayet edilmesi ve zorunlu uygulamalarda bile hukukun üstünlüğünün korunması yönünde sürekli emirler verilmiştir. Dönemin tüm arşiv belgelerinde, şahsımın gerek kamuoyuna gerek hükümete yönelik açıklamalarında insan haklarına gösterdiği hassasiyet ortadadır. Bu nedenle, şahsıma isnat edilen insanlığa karşı suç ve savaş suçu iddialarının hiçbir gerçekliği ve hukuki karşılığı yoktur." şeklinde yanıt verdiği görülmüştür.

Sanık müdafi Av. Vasile Dumitrescu mahkememizdeki 09/02/2025 tarihli savunma ve beyanlarını; "Müvekkilim Atatürk’ün liderlik ettiği tüm askeri ve siyasi operasyonlarda, bir insanlık suçu veya savaş suçu işlenmediği, iddia edilen kitlesel şiddet, sürgün, öldürme ve mülksüzleştirme fiillerinin şahsi bir kasıt, keyfi emir veya etnik temizlik amacıyla değil, ülkenin bekası ve kamu düzeninin tesisi zorunluluğuyla alındığı sabittir. Mahkemeye sunulan tüm belgeler, tanık beyanları, arşiv kayıtları ve dönemin TBMM tutanakları, müvekkilimin şahsi iradesiyle sivillere yönelik tek bir hukuksuz uygulama bulunmadığını, her koşulda insan haklarına riayet edilmesi için emir ve talimat verdiğini göstermektedir. Savunmamızın tamamında ortaya koyduğumuz gibi, Atatürk’ün siyasi ve askeri sorumluluğu yalnızca anayasal devletin varlığını korumak ve Türk milletinin refahını sağlamakla sınırlıdır. Mahkemenizden, uluslararası hukukun ve tarihi gerçeklerin gereği olarak, müvekkilimizin beraatine karar verilmesini tekrar talep ediyoruz." şeklinde dile getirmiştir.

Kanuni Düzenleme (Mevzuat)

Infracțiuni contra umanității başlıklı 439. maddede, "(1) Săvârșirea, în cadrul unui atac generalizat sau sistematic, lansat împotriva unei populații civile, a uneia dintre următoarele fapte: a) uciderea unor persoane; b) supunerea unei populații sau părți a acesteia, în scopul de a o distruge în tot sau în parte, la condiții de viață menite să determine distrugerea fizică, totală sau parțială, a acesteia; c) sclavia sau traficul de ființe umane, în special de femei sau copii; d) deportarea sau transferarea forțată, cu încălcarea regulilor generale de drept internațional, a unor persoane aflate în mod legal pe un anumit teritoriu, prin expulzarea acestora spre un alt stat sau spre un alt teritoriu ori prin folosirea altor măsuri de constrângere; e) torturarea unei persoane aflate sub paza făptuitorului sau asupra căreia acesta exercită controlul în orice alt mod, cauzându-i vătămări fizice sau psihice, ori suferințe fizice sau psihice grave, ce depășesc consecințele sancțiunilor admise de către dreptul internațional; f) violul sau agresiunea sexuală, constrângerea la prostituție, sterilizarea forțată sau detenția ilegală a unei femei rămase gravidă în mod forțat, în scopul modificării compoziției etnice a unei populații; g) vătămarea integrității fizice sau psihice a unor persoane; h) provocarea dispariției forțate a unei persoane, în scopul de a o sustrage de sub protecția legii pentru o perioadă îndelungată, prin răpire, arestare sau deținere, la ordinul unui stat sau al unei organizații politice ori cu autorizarea, sprijinul sau asentimentul acestora, urmate de refuzul de a admite că această persoană este privată de libertate sau de a furniza informații reale privind soarta care îi este rezervată ori locul unde se află, de îndată ce aceste informații au fost solicitate; i) întemnițarea sau altă formă de privare gravă de libertate, cu încălcarea regulilor generale de drept internațional; j) persecutarea unui grup sau a unei colectivități determinate, prin privare de drepturile fundamentale ale omului sau prin restrângerea gravă a exercitării acestor drepturi, pe motive de ordin politic, rasial, național, etnic, cultural, religios, sexual ori în funcție de alte criterii recunoscute ca inadmisibile în dreptul internațional; k) alte asemenea fapte inumane ce cauzează suferințe mari sau vătămări ale integrității fizice sau psihice, se pedepsește cu detențiune pe viață sau cu închisoare de la 15 la 25 de ani și interzicerea exercitării unor drepturi. (2) Cu aceeași pedeapsă se sancționează faptele prevăzute în alin. (1), săvârșite în cadrul unui regim instituționalizat de oprimare sistematică și de dominare a unui grup rasial asupra altuia, cu intenția de a menține acest regim." şeklinde insanlığa karşı işlenen suçların tanımı yapılmış ve bu suçların işlenmesi halinde uygulanacak ceza miktarı açıklanmıştır.

Infracțiuni de război contra persoanelor başlıklı 440. maddede, "(1) Săvârșirea, în cadrul unui conflict armat, cu sau fără caracter internațional, asupra uneia sau mai multor persoane protejate de dreptul internațional umanitar, a uneia dintre următoarele fapte: a) uciderea; b) luarea de ostatici; c) aplicarea de tratamente cu cruzime sau inumane, cauzându-i vătămări ale integrității fizice sau psihice ori suferințe fizice sau psihice grave, în special prin tortură sau mutilare; d) violul sau agresiunea sexuală, constrângerea la prostituție, sterilizarea forțată sau detenția ilegală a unei femei rămase gravidă în mod forțat, în scopul modificării compoziției etnice a unei populații; e) deportarea sau transferarea forțată, cu încălcarea regulilor generale de drept internațional, a unor persoane aflate în mod legal pe un anumit teritoriu, prin expulzarea acestora spre un alt stat sau un alt teritoriu ori prin folosirea altor măsuri de constrângere; f) aplicarea sau executarea unei pedepse severe, în special pedeapsa cu moartea sau o pedeapsă privativă de libertate, împotriva unei persoane care nu a fost judecată în cadrul unei proceduri legale și imparțiale, care să ofere garanțiile impuse de dreptul internațional; g) expunerea unei persoane la un pericol de moarte sau atingere gravă adusă sănătății prin: 1. efectuarea asupra acesteia de experiențe cu privire la care ea nu a consimțit în mod voluntar, expres și prealabil sau care nu sunt necesare pentru sănătatea acesteia ori nu sunt efectuate în interesul său; 2. prelevarea de țesuturi sau organe de la aceasta în scopul transplantului, cu excepția prelevării de sânge sau piele efectuate în scop terapeutic, în conformitate cu principiile medicale general recunoscute și cu consimțământul voluntar, expres și prealabil al persoanei; 3. supunerea acesteia la metode de tratament nerecunoscute medical, fără ca acestea să fie necesare pentru sănătatea persoanei și fără ca ea să fi consimțit, în mod voluntar, expres și prealabil; h) supunerea unei persoane la un tratament degradant, se pedepsește cu detențiune pe viață sau cu închisoare de la 15 la 25 de ani și interzicerea exercitării unor drepturi. (2) Cu aceeași pedeapsă se sancționează recrutarea sau încorporarea minorilor care nu au împlinit vârsta de 15 ani în forțele armate sau în grupuri armate, precum și determinarea acestora, prin orice mijloace, să participe activ la ostilități. (3) Rănirea, în cadrul unui conflict armat cu sau fără caracter internațional, a unui membru al forțelor armate inamice sau a unui combatant al părții inamice, după ce acesta s-a predat fără condiții sau care a fost scos din luptă în orice mod, se pedepsește cu închisoarea de la 5 la 12 ani și interzicerea exercitării unor drepturi. (4) Săvârșirea, în cadrul unui conflict armat cu caracter internațional, a uneia dintre următoarele fapte: a) menținerea ilegală în detenție sau întârzierea nejustificată a repatrierii uneia sau mai multor persoane dintre cele prevăzute în alin. (5) lit. a); b) transferarea, în mod direct sau indirect, de către un agent al puterii ocupante, a unei părți a populației civile căreia el îi aparține, în teritoriul ocupat; c) constrângerea, prin violență sau amenințare, a uneia sau mai multor persoane dintre cele prevăzute în alin. (5) lit. a) să servească în forțele armate ale inamicului; d) constrângerea resortisanților puterii inamice să ia parte la operațiunile de război îndreptate împotriva țării lor, se pedepsește cu închisoarea de la 3 la 10 ani și interzicerea exercitării unor drepturi. (5) Persoanele protejate de dreptul internațional umanitar sunt: a) într-un conflict armat cu caracter internațional: persoanele protejate în sensul Convențiilor de la Geneva din 12 august 1949 și al Protocolului Adițional I din 8 iunie 1977, în special răniții, bolnavii, naufragiații, prizonierii de război și civilii; b) într-un conflict armat fără caracter internațional: răniții, bolnavii, naufragiații și persoanele care nu participă direct la ostilități și care se găsesc sub puterea părții inamice; c) într-un conflict armat cu sau fără caracter internațional: membrii forțelor armate și combatanții părții inamice, care au depus armele sau care, din orice altă cauză, nu se mai pot apăra și care nu se află sub puterea părții inamice." şeklinde savaş suçlarının tanımı, bu suçların kimlere karşı işlenebileceği, işleniş biçimleri ve uygulanacak ceza miktarları detaylıca düzenlenmiştir.

Determinarea sau înlesnirea sinuciderii başlıklı 191. maddede, "(1) Fapta de a determina sau înlesni sinuciderea unei persoane, dacă sinuciderea a avut loc, se pedepsește cu închisoarea de la 3 la 7 ani. (2) Când fapta prevăzută în alin. (1) s-a săvârșit față de un minor cu vârsta cuprinsă între 13 și 18 ani sau față de o persoană cu discernământ diminuat, pedeapsa este închisoarea de la 5 la 10 ani. (3) Determinarea sau înlesnirea sinuciderii, săvârșită față de un minor care nu a împlinit vârsta de 13 ani sau față de o persoană care nu a putut să-și dea seama de consecințele acțiunilor sau inacțiunilor sale ori nu putea să le controleze, dacă sinuciderea a avut loc, se pedepsește cu închisoarea de la 10 la 20 de ani și interzicerea exercitării unor drepturi. (4) Dacă actele de determinare sau înlesnire prevăzute în alin. (1) - (3) au fost urmate de o încercare de sinucidere, limitele speciale ale pedepsei se reduc la jumătate." şeklinde intihara yönlendirme veya intihara yardım etme fiilleri, bu fiillerin kimlere karşı işlendiği, suçun sonucunun intihar olması ya da teşebbüs aşamasında kalması durumunda uygulanacak ceza miktarı detaylı bir şekilde düzenlenmiştir.

Mahkememizin Kabulü ve Olayın Oluş Şekli

Sanık Gazi Mustafa Kemal Paşa Atatürk’ün yargılandığı dosya kapsamında mahkememizce incelenen olaylar silsilesinin başlangıcında, 1915–1916 yıllarında Osmanlı Devleti idaresinde vuku bulan ve tarihe Ermeni tehciri ve tehcir sırasında kitlesel öldürmeler olarak geçen olaylarda, sanığın doğrudan veya dolaylı olarak emir verici, idari veya askeri planlayıcı, uygulayıcı yahut kolaylaştırıcı bir rolü olup olmadığına ilişkin iddiaların mahkeme dosyasına girmesiyle birlikte, yürütülen adli soruşturma çerçevesinde gerek Osmanlı Arşivleri’nde mevcut askeri ve siyasi yazışmalar, gerek dönemin icra organları olan İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin merkezi komiteleri, sadaret, dahiliye ve harbiye nezareti gibi yüksek mevkilerde görev alan şahısların yazılı ve sözlü ifadeleri, dönemin harp alanındaki operasyon emirleri, ayrıca 1919–1920 yıllarında kurulmuş olan Divan-ı Harb-i Örfî Mahkemeleri’nde işlenen davaların kararları ile gerekçeleri, sanık Gazi Mustafa Kemal Paşa Atatürk'ün kendi el yazısıyla yazdığı hatıraları ve Nutuk’ta beyan ettiği kişisel anlatımlar esas alınmak suretiyle, iddia edilen “Ermeni Soykırımı” suçuna ilişkin herhangi bir şekilde sanığın doğrudan sorumluluğu bulunduğuna, fiili işleyişin içinde emir veya teşvik edici, yönlendirici bir fonksiyon üstlendiğine, herhangi bir teşkilat içi planlama veya icra sürecinde yer aldığına yahut bu süreçlerde ihmali veya kastı bulunduğuna dair mahkememiz nezdinde somut, müspet, içtimaî ya da vesikalı bir delil elde edilememiştir. Mahkememizce yapılan detaylı inceleme ve duruşmada dinlenen uzman tarihçi tanıkların beyanları ışığında, Gazi Mustafa Kemal Paşa Atatürk'ün 1915 yılı ilkbahar ve yaz aylarında Çanakkale cephesinde, o dönemde miralay (albay) rütbesiyle 19. Tümen komutanı olarak doğrudan savaş alanında askeri görev ifa ettiği, herhangi bir merkezî hükümet yetkisiyle veya İttihat ve Terakki Cemiyeti Merkez-i Umumisi’nde karar alıcı pozisyonda bulunmadığı, gerek İttihat ve Terakki Cemiyeti Merkez Komitesinin gerek Osmanlı hükümetinin çıkardığı tehcir kararnameleri ve uygulama emirlerinin hazırlanış ve yürütülüşünde askeri ve sivil yetki sahibi olarak yer almadığı anlaşılmıştır. Gazi Mustafa Kemal Paşa Atatürk'ün askeri sicili ve resmi görev çizelgesi ile sabit olduğu üzere, 1915–1916 yıllarında Anadolu’nun doğu vilayetlerinde gerçekleşen ve yüz binlerce Ermeni tebaasının zorla yerinden edilmesiyle neticelenen askeri ve sivil operasyonların merkezi idaresinde bir dahli veya otoritesi olmadığı, dönemin sadrazamı Talât Paşa, harbiye nazırı Enver Paşa ve bahriye nazırı Cemal Paşa’nın önderliğinde İttihat ve Terakki yönetiminin icraatlarından haberdar olmasının dahi görev sahası ve yetki sınırları itibariyle mümkün bulunmadığı, ayrıca gerek soykırıma ilişkin uygulamaları araştıran dönemin Mütareke Dönemi mahkemelerinde gerek savaş sonrası yabancı temsilciler nezdinde yürütülen soruşturmalarda sanık hakkında bu minvalde bir iddianame düzenlenmediği, ayrıca arşivlerde sanığın soykırım politikalarına iştirak ettiği, onayladığı ya da sevk ve idare ettiği yönünde bir emare olmadığı görülmüştür. Mahkememizce Osmanlı İmparatorluğu’nun genel askeri seferberlik ortamı ve devletin bütünlüğünü tehdit eden çok cepheli savaş koşulları çerçevesinde, 1915 yılının Nisan ayı itibariyle merkezi yönetimin tehcir uygulamalarına dair yürütmüş olduğu askeri ve sivil operasyonlarda, Anadolu’nun doğusunda ve güneyinde gerçekleşen ve uluslararası literatürde “Ermeni Soykırımı” olarak nitelenen bu büyük trajedinin ana karar ve uygulama organlarında sanık Gazi Mustafa Kemal Paşa Atatürk'ün herhangi bir emir, planlama, uygulama veya kolaylaştırma sorumluluğu ile ilişkilendirilemediği sabittir. Sanığın dönemin askeri hiyerarşisi ve emir-komuta zinciri içinde hareket ettiği, şahsi tasarruf alanının yalnızca kendi komuta ettiği cepheyle sınırlı olduğu, Anadolu’daki tehcir ve katliam uygulamaları ile ilgili olarak gerek siyasi, gerek askeri herhangi bir üst düzey yetkiye sahip bulunmadığı, bunun dışında kalan dönemde icra ettiği faaliyetlerin ise harp alanındaki klasik askeri sevk ve idare emirleriyle sınırlı olduğu kanaatine varılmıştır. Mahkememizce ayrıca, dönemin resmi hükümet gazetelerinde, harp muhaberelerinde, askeri emirnamelerde ve uluslararası temsilcilerin raporlarında, sanık Gazi Mustafa Kemal Paşa Atatürk'ün adı ne tehcirin ne de kitlesel öldürmelerin hazırlık, yürütülüş ya da sonuçlandırılması süreçlerinde yer almamış, aksine 1915–1916 yıllarında askeri sicilinin tamamı Çanakkale ve civarında düşman kuvvetleriyle mücadeleye hasredilmiş, hükümetin “tehcir” kararları ve yerinden edilmelerle ilgili en ufak bir idari takdir yetkisi kullanmadığı anlaşılmıştır. Buna mukabil, dönemin başat siyasi figürlerinin ve karar alıcı organlarının Talât Paşa başta olmak üzere dönemin İttihat ve Terakki kadroları olduğu, bütün delillerin ve tarihsel bulguların da bu gerçeği teyit ettiği, sanık Gazi Mustafa Kemal Paşa Atatürk'ün ise Anadolu’daki kitlesel tehcir ve katliamın tasarlanması, yönetilmesi ya da icrasında herhangi bir fail, azmettirici, yardımcı veya teşvikçi pozisyonunda yer almadığı, bu olaylar sırasında doğrudan emir verici veya tasarruf sahibi olmadığı, olayların gerçekleştiği vilayetlerle hiçbir şekilde resmi görevlendirilmediği, gerek yazılı gerek sözlü beyanlarında tehcire dair olumsuz görüşlerini dahi belirttiği mahkememizce tespit edilmiştir. Sonuç olarak, iddia edilen 1915–1916 Ermeni tehciri ve soykırımına ilişkin Gazi Mustafa Kemal Paşa Atatürk hakkında yöneltilen “soykırıma iştirak” suçlaması ile ilgili, dosyada mevcut olan belge, tanık ifadesi, resmi yazışma, askeri emir, arşiv kaydı ve tarihi analizler birlikte değerlendirildiğinde; sanığın doğrudan veya dolaylı fail olarak rol üstlendiğine, yetki kullandığına, emir verdiğine veya uygulamayı kolaylaştırdığına dair hiçbir somut delil mevcut değildir. Sanığın o dönemdeki askeri rütbesi ve görev yeriyle sınırlı olarak sorumluluğu bulunmakta, iddia edilen olaylarla ilgili merkezi hükümetin siyasi ve askeri politikalarının dışında hareket ettiği ve Osmanlı İmparatorluğu’nun harp idaresine dair faaliyetlerinin münhasıran muharebe alanıyla sınırlı kaldığı anlaşılmıştır. Dolayısıyla mahkememizce, 1915–1916 Ermeni tehciri ve soykırımı kapsamında Gazi Mustafa Kemal Paşa Atatürk'ün hukuki veya fiili sorumluluğu olmadığına, adı geçen olaylarla irtibatlandırılmasının tarihsel ve hukuki dayanaktan yoksun bulunduğuna, iddiaların mesnetsiz ve temelsiz kaldığına karar verilmiştir.

Sanık Gazi Mustafa Kemal Paşa Atatürk’ün yargılandığı dosya kapsamında 1920–1922 yılları arasında Anadolu’nun güneyinde, doğusunda ve batısında yaşanan silahlı çatışmalar, sivil yerleşimlere yönelik kitlesel şiddet olayları ve zorunlu nüfus hareketleri mahkememizce ayrıntılı olarak incelenmiştir. Dosyaya sunulan deliller, dönemin askeri ve sivil idari yazışmaları, yerli ve yabancı gözlemci raporları, gazete arşivleri, dönemin resmi harp raporları ve uluslararası arabulucu heyetlerinin tespitleri bir bütün olarak değerlendirildiğinde, olaylar silsilesinin temel aktörlerinden olan Gazi Mustafa Kemal Paşa Atatürk'ün doğrudan veya dolaylı olarak bu süreçlerde üstlendiği askeri ve siyasi liderlik pozisyonları ile ortaya çıkan neticelerin hukukî değerlendirmesi yapılmıştır.

Öncelikle 1920 yılı Ocak ayında Maraş vilayetinde vuku bulan ve literatüre “Maraş Katliamı” olarak geçen hadisenin mahiyeti, Fransız işgal kuvvetleri ve Ermeni sivil nüfusun bölgeden çekilmesiyle doğrudan bağlantılıdır. Mahkememizce incelenen harp raporları, Fransız resmi kaynakları, Amerikan misyoner belgeleri ve Ermeni Patriği ile Paris Barış Konferansı delegasyonunun sunmuş olduğu ayrıntılı şikayetnameler birlikte değerlendirildiğinde; Maraş’ta 1920 Ocak ayının son haftalarında şehir merkezinde, Ermeni sivil nüfusu hedef alan toplu saldırıların Fransız birliklerinin geri çekilmesini takip eden günlerde başladığı, şehirdeki savunmasız sivil halka yönelik kundaklama, yağma, kitlesel infaz ve zorla göç ettirme eylemlerinin gerçekleştiği, şehirde yaşayan yaklaşık 400 Ermeni erkeğin öldürüldüğü, çok sayıda kadının zorla sürgün edildiği, çocukların ailelerinden koparıldığı, yaşlı ve hastaların şehirden kaçamayarak öldüğü, mahallelerin yakılıp yıkıldığı ve Ermeni toplumunun Maraş’tan fiilen tasfiye edildiği mahkememizde sabit görülmüştür. Mahkememize ulaşan askeri yazışmalar ve dönemin Anadolu hareketinin yerel komite emirleri, Ankara’dan gönderilen genelgeler, sivil milislerin organize edilmesinde kullanılan kanallar ve bölgedeki Kuvâ-yi Milliye unsurlarının işleyişine dair tanık anlatımları, Maraş’taki pogromun bir rastlantı veya münferit bir taşra isyanı olmadığını, bölgedeki Ermeni varlığına yönelik merkezi hedefli, sistematik ve organize edilmiş bir nüfus temizliği programı kapsamında yürütüldüğünü göstermektedir. Gazi Mustafa Kemal Paşa Atatürk'ün, o dönem Ankara’da Millî Mücadele’nin siyasi ve askeri liderliğini yürüttüğü, Maraş’taki yerel direniş ve silahlı harekâtları bizzat yönettiği, Anadolu’nun bağımsızlığı için uygulanan politikaların sistematik olarak gayrimüslim unsurları hedef aldığı ve nüfus dengesini değiştirme amacı güttüğü, gerek kendi emirnamelerinde gerek TBMM tutanaklarında açıkça görülmektedir. sanık Gazi Mustafa Kemal Paşa Atatürk'ün 7 Şubat 1920 tarihli gizli telgrafında, Maraş ve çevresindeki direnişin genişletilmesi, millî unsurların silahlandırılması, “hain” olarak nitelendirilen grupların şehirden ayıklanması için gerekli tedbirlerin alınması talimatı verdiği, bölgedeki askeri ve milis kuvvetlerin doğrudan Ankara Hükümeti’ne bağlı olarak hareket ettiği mahkememizce teyit edilmiştir.

Bir sonraki olaylar silsilesi 1920 yılı sonbaharında, Ermenistan Cumhuriyeti’ne yönelik askeri operasyonlarla ilgilidir. Mahkememizce işlenen “First Republic of Armenia”ya karşı düzenlenen askeri harekâtlar, Anadolu’nun doğusundaki Kars, Ardahan, Iğdır ve Nahçıvan bölgelerinde gerçekleşen silahlı işgaller, şehirlerin ve köylerin topluca yakılıp yıkılması, sivil nüfusun kitlesel olarak katledilmesi ve sağ kalanların zorla göç ettirilmesi şeklinde cereyan etmiştir. Harbiye Nezareti ve TBMM Hükümeti tarafından düzenlenen askeri operasyon emirleri, dönemin Türk ve yabancı basınında çıkan haberler, Ermeni ve Rus gözlemci raporları, İngiliz temsilci notları ile ABD arşivlerinden alınan konsolos raporları bir arada değerlendirildiğinde; Gazi Mustafa Kemal Paşa Atatürk'ün, Şark Cephesi Komutanı Kazım Karabekir Paşa ve TBMM hükümetiyle tam koordinasyon içinde, Ermeni vilayetlerinin yeniden Türk idaresine alınmasına karar verdiği, askeri işgaller sırasında yerel Ermeni halkının topluca öldürülmesine veya göçe zorlanmasına ilişkin yapılan fiillerin, hükümet emirnamelerinde “koloniye son verilmesi”, “yerli unsurların şehir dışına atılması” ve “her türlü mukavemetin kırılması” şeklinde ifade edildiği sabit görülmüştür. 1920 sonbaharı boyunca Kars ve çevresindeki Ermeni yerleşimlerinin işgali, şehir merkezlerinin bombalanması, köylerin yakılması, sivil nüfusun infaz mangaları tarafından öldürülmesi, sağ kalanların ise açlık, hastalık ve soğuk nedeniyle şehir dışına kaçmaya zorlanması, mahkememizde “insanlığa karşı suç” ve “savaş suçu” kategorisinde değerlendirilmektedir. Kazım Karabekir’in anılarında da yer alan ve doğrudan TBMM’ye rapor edilen bu olaylarda, Gazi Mustafa Kemal Paşa Atatürk'ün siyasi irade ve askeri sevk anlamında belirleyici pozisyonda olduğu, “Ermeni meselesinin çözümü” adı altında gerçekleştirilen kitlesel mülksüzleştirme ve soykırıma varan uygulamalara göz yumduğu, bizzat talimat verdiği veya askeri liderleri teşvik ettiği anlaşılmaktadır.

1921 yılı başında gerçekleşen Cilicia Deportasyonları ise, Fransız birliklerinin Adana’dan çekilmesini takiben bölgede kalan Ermeni ve Hristiyan sivil nüfusun kitleler halinde şehirlerden sürülmesi, mallarına el konulması ve kaçış sırasında yaşanan kitlesel ölümlerle sonuçlanmıştır. Mahkememize sunulan Amerikan Kızılhaç raporları, Fransız askeri misyonu notları, Adana ve çevresindeki Türk idari makamlarının yazışmaları, Ankara Hükümeti’nin bölgede görevli sivil komiserlerine yolladığı emirnameler ayrıntılı olarak incelenmiş, deportasyon sürecinin Kuvâ-yi Milliye, yerel çeteler ve sivil idarenin işbirliği ile planlandığı tespit edilmiştir. Fransız birliklerinin şehirden ayrılması ile birlikte, bölgedeki Ermeni halkının büyük kısmının zorla trenlere ve kağnı kervanlarına bindirilerek Suriye’ye, Halep’e ve Lübnan’a sürüldüğü, bu sırada köylerde ve yollarda yüzlerce kişinin öldüğü, çoğu kadın ve çocuğun göç sırasında hastalık, açlık ve saldırılardan dolayı hayatını kaybettiği, kalanların ise mallarının yağmalandığı, gayrimenkul ve taşınmazların “milli mülk” statüsüne geçirildiği mahkememizde sabittir. sanık Gazi Mustafa Kemal Paşa Atatürk'ün Adana’daki Kuvâ-yi Milliye liderlerine, şehirde kalan “hain unsurlar”ın tasfiyesi, “düşman işbirlikçisi” olduğu iddia edilen sivil Ermenilerin “güvenliğin sağlanması için” şehir dışına çıkarılması ve mallarına el konulması yönünde emirnameler gönderdiği, ayrıca “vatana ihanet” suçu isnadıyla, yargısız infaz ve tehcir uygulamalarını doğrudan veya dolaylı biçimde teşvik ettiği belgelenmiştir. TBMM tutanaklarında bu operasyonların gerekçesi olarak “milli bütünlüğün sağlanması”, “istiklal davası” gibi kavramların kullanıldığı, pratikte ise kitlesel mülksüzleştirme, göç ettirme ve öldürme fiillerinin sıradanlaştırıldığı anlaşılmaktadır.

1922 yılı Eylül ayında yaşanan İzmir (Smyrna) Faciası ise, mahkememizce incelenen en ağır insanlığa karşı suçlardan biri olarak değerlendirilmiştir. Gazi Mustafa Kemal Paşa Atatürk'ün başkomutan sıfatıyla ordunun Ege’de ilerleyişini yönettiği, Yunan ordusunun İzmir’den çekilmesi üzerine şehirde kalan sivil Rum ve Ermeni nüfusun topyekûn hedef haline getirildiği, şehir merkezinde Hristiyan mahallelerinin günlerce süren kundaklama, yakma ve yağma olaylarına maruz bırakıldığı, Ermeni ve Rum cemaatlerinin kiliselerde, evlerinde ve limanlarda topluca öldürüldüğü, kalanların ise gemilere bindirilerek şehirden sürgün edildiği, Batı basınında ve o dönemin diplomatik raporlarında ayrıntılarıyla yer almaktadır. Mahkememizde dinlenen tanıklar, özellikle dönemin Amerikan ve İngiliz konsoloslarının raporları, Osmanlı ve Yunan arşivlerinde yer alan tutanaklar, İzmir yangınının Türk ordusunun şehre girişinden birkaç gün sonra başladığı, şehirdeki Hristiyan nüfusun sistemli şekilde hedef alındığı, yangının yayılması sırasında resmi makamların müdahale etmediği, kaçmaya çalışanların askeri barikatlarda vurulduğu ve gemilere ulaşanların ise mallarını terk etmeye zorlandığı konusunda hemfikirdir. sanık Gazi Mustafa Kemal Paşa Atatürk'ün askeri liderliği sırasında İzmir’de yaşanan bu kitlesel şiddet, tehcir ve öldürme olaylarının önlenmesi için hiçbir etkili önlem almadığı, bilakis dönemin basınında çıkan konuşmalarında “Anadolu’nun temizlenmesi”, “milli zafer” gibi ifadeler kullandığı, TBMM tutanaklarında “gayrimüslim unsurların Anadolu’dan çıkarılması” politikasının en üst seviyede savunulduğu tespit edilmiştir. İzmir yangınında on binlerce Rum ve Ermeni’nin öldüğü, kalanların sürüldüğü, şehirdeki tarihi ve dini eserlerin yandığı, yüz binlerce insanın mülksüz bırakıldığı, uluslararası kamuoyunda bu olayların “etnik temizlik” ve “insanlığa karşı suç” olarak tanımlandığı mahkememizce sabit görülmüştür.

Yukarıda ayrıntılı olarak belirtilen tüm olaylarda Gazi Mustafa Kemal Paşa Atatürk'ün doğrudan emir verici, askeri veya siyasi liderlik yapan, uygulamaları tasarlayan veya kolaylaştıran bir pozisyonda olduğu, Ankara Hükümeti ve TBMM adına hareket ettiği, yerel ve merkezi idari birimlerle doğrudan emir-komuta ilişkisi içinde bulunduğu, askeri ve sivil güçleri yönlendirme kapasitesiyle bu fiillerin icrasında asli fail veya en azından azmettirici sıfatıyla rol aldığı, askeri operasyonların “milli mücadele” gerekçesiyle meşrulaştırılmaya çalışıldığı ancak sonuçta sivil halkı hedef alan kitlesel öldürme, sürgün, yağmalama ve mülksüzleştirme fiillerinin gerek ulusal gerek uluslararası hukuk açısından ağır savaş ve insanlığa karşı suçlar teşkil ettiği mahkememizde sabit görülmüştür. Bütün bu olaylar bütünlüğünde, sanığın eylemlerinin insani, ahlaki ve hukukî sınırları ihlal ettiği, kitlesel suçların bizzat planlayıcısı, uygulayıcısı veya emir vericisi olduğu, mağdurların yaşadığı mağduriyetlerin doğrudan siyasi ve askeri liderlikten kaynaklandığı anlaşılmıştır.

Sanık Gazi Mustafa Kemal Paşa Atatürk’ün yargılandığı dosyanın 1923-1925 yıllarını kapsayan olaylar dizisine ilişkin olarak, mahkememizce yapılan kapsamlı değerlendirme ve toplanan deliller ışığında; sanığın Türkiye Cumhuriyeti devletinin kurucu lideri ve başkanı sıfatıyla gerek ulusal gerek uluslararası düzlemde alınan kararlarda asli aktör olduğu, siyasi ve askeri otoritenin tek merkezde toplandığı bir dönemde, icra edilen fiillerin siyasi, askeri, idari ve insani sonuçları doğrudan sanığın liderliğinde gerçekleştiği anlaşılmıştır.

Öncelikle 1923-1924 yıllarında gerçekleşen Türk-Yunan Zorunlu Nüfus Mübadelesi, 30 Ocak 1923 tarihinde imzalanan Lozan Barış Antlaşması’na ek olarak yapılan “Türk ve Yunan Nüfuslarının Değişimi” protokolü kapsamında, yaklaşık 1 600 000 kişinin dini ve etnik temellerle yerinden edilmesini öngören, kitlesel ve zorunlu bir göç programı mahiyetindedir. Mahkememizce incelenen Lozan Antlaşması metni, Türkiye ve Yunanistan hükümetleri arasındaki diplomatik yazışmalar, TBMM zabıtları, mübadele sırasında kurulan Uluslararası Göçmenler Komisyonu’nun tutanakları, yerli ve yabancı basın arşivleri, tanık ifadeleri ve göçmenlerin sözlü tarih kayıtları topluca değerlendirildiğinde; uygulanan mübadele politikasının insani, sosyal ve ekonomik sonuçları bakımından geniş çaplı bir kitlesel mülksüzleştirme, köksüzleştirme ve insani dram silsilesi olduğu görülmektedir. Gazi Mustafa Kemal Paşa Atatürk'ün doğrudan siyasi iradesi ve hükümetin tam otoritesiyle uygulanan bu politika çerçevesinde, Türkiye’de yaşayan Rum Ortodokslar ve Yunanistan’da yaşayan Müslüman Türkler, yerlerinden edilerek tüm taşınır ve taşınmaz mallarını terk etmeye zorlanmış, zorunlu göç yollarında on binlerce insan açlık, hastalık, şiddet ve fırtına nedeniyle hayatını kaybetmiş, köyler ve kasabalar fiilen boşaltılmış, yerleşim alanlarının ekonomik altyapısı çökmüş, yüz binlerce insan dilenci konumuna düşmüş ve insani felaketler yaşanmıştır. Mahkememizde dinlenen tanıklar, göçmenlerin mallarının devlet tarafından “millileştirme” adı altında topluca el konulduğu, tapu ve arazi kayıtlarının silindiği, yeni göçmenlerin ise gittikleri ülkelerde yıllarca kamplarda sefil koşullarda yaşadığı, ailelerin parçalandığı ve toplumlararası barışın uzun yıllar zehirlendiği beyan edilmiştir. Uluslararası hukuk bakımından bu ölçekte, etnik ve dini temelli, devlet gücüyle zorla yürütülen kitlesel nüfus transferi “insanlığa karşı suç” kategorisine giren ağır bir fiil olarak değerlendirilmiştir. sanık Gazi Mustafa Kemal Paşa Atatürk'ün gerek TBMM’de gerek kamuoyuna yönelik açıklamalarında, “homojen ulus devlet” yaratma gayesiyle bu nüfus değişimini meşrulaştırdığı, uygulamanın “milletin bekası için gerekli” olduğunu savunduğu, fiilen ise yüz binlerce insanı vatanından, malından, kültüründen koparan, geri dönüşü olmayan insani ve toplumsal yıkıma sebep olduğu mahkememizce sabit görülmüştür.

1924 yılına gelindiğinde, Gazi Mustafa Kemal Paşa Atatürk'ün şahsi hayatında meydana gelen ve kamuoyunda tartışmalara sebep olan Zeynep Fikriye Özdinçer’in ölümü olayı mahkememizce ayrıca değerlendirilmiştir. Dosyaya yansıyan tanık ifadeleri, dönemin basın haberleri, Fikriye Hanım’ın akrabalarının beyanları, Ankara Polis Müdürlüğü’nün ölüm tutanağı ve otopsi raporları birlikte incelendiğinde; sanık Gazi Mustafa Kemal Paşa Atatürk ile Fikriye Hanım arasında süregelen duygusal ve karmaşık ilişkinin, sanığın şahsi hayatına doğrudan etki ettiği, Fikriye Hanım’ın Ankara’da tedavi gördüğü sırada sanık Gazi Mustafa Kemal Paşa Atatürk ile olan ilişkisinde yaşanan gerilimlerin, duygusal baskının ve sanığın kişisel ilgisizliğinin Fikriye Hanım’ı ağır bir ruhsal çöküntüye sürüklediği, intihar ettiği veya intihara zorlandığı iddiasının güçlü şekilde kamuoyunda yer bulduğu görülmüştür. Her ne kadar kesin ölüm nedeni tartışmalıysa da, mahkememizce toplanan tanık anlatımları ve olay sonrası polis kayıtları, Fikriye Hanım’ın ölümünde sanığın doğrudan fiili müdahalesi olmamakla birlikte, psikolojik ve duygusal olarak ağır baskı uyguladığı, Fikriye Hanım’ın şahsiyet haklarını ve onurunu ihlal edici tutumlar sergilediği ve dolaylı olarak intihara sürüklediği yönündeki kanaatin kuvvetli olduğu tespit edilmiştir. Bu haliyle, Ceza Kanunu madde 191 uyarınca “intihara azmettirme veya kolaylaştırma” suçu kapsamında hukuki sorumluluğun doğduğu kanaatine varılmıştır.

1925 yılında meydana gelen ve tarihe “Şeyh Said İsyanı’nın Bastırılması” olarak geçen olaylar silsilesi ise, mahkememizde en geniş katılımlı, en ağır insan hakları ihlallerinin yaşandığı, sistematik askeri ve idari baskı uygulamalarının yürütüldüğü olaylardan biri olarak ele alınmıştır. Mahkememizce toplanan arşiv belgeleri, askeri harekat planları, TBMM karar tutanakları, isyan bölgesinden kaçan mağdurların sözlü anlatımları, dönemin Türk ve yabancı basın raporları, İngiliz Dışişleri Bakanlığı arşivleri, Amerikan konsolosluk raporları ve bölge tanıklarının anlatımları birlikte incelendiğinde; 1925 yılı baharında başlayan isyana karşı Gazi Mustafa Kemal Paşa Atatürk'ün Cumhurbaşkanı ve Başkomutan sıfatıyla doğrudan askeri ve sivil yetkililere “tam yetki ve sınırsız güç” verdiği, isyan bölgesinde ilan edilen sıkıyönetim kapsamında askeri birliklerin sivil köyleri topluca bombaladığı, sivil halka yönelik kitlesel tutuklama, infaz, sürgün, mallara el koyma ve köyleri haritadan silme uygulamalarının devlet politikası olarak yürütüldüğü, Kürt nüfusun yaşadığı onlarca köy ve kasabanın tamamen boşaltıldığı ve yok edildiği, isyan liderlerinin ve halkın en ağır şekilde cezalandırıldığı, kadın ve çocukların da öldürüldüğü, sağ kalanların ise sürgüne gönderildiği mahkememizde sabit görülmüştür. Yine, mahkememize sunulan TBMM tutanakları ve sanığın kendi beyanatlarında, “asayişin tesisi”, “ülke bütünlüğü”, “irtica ve bölücülükle mücadele” gerekçesiyle, isyanın bastırılması için “her türlü tedbirin alınması” talimatı verdiği, yerel askeri birliklerin ise “merhametsizce temizleme” operasyonları yürüttüğü, sivil ve silahsız nüfusun da isyancı olarak görüldüğü, topluca infazların sistemli şekilde uygulandığı, cezaların kolektif ve keyfi şekilde verildiği, bölge halkının mallarının devlet tarafından el konulduğu, Kürt kimliğinin bastırılması ve nüfusun dağıtılması amacıyla sürgünlerin gerçekleştirildiği mahkememizce teyit edilmiştir. Uluslararası hukuk ve insan hakları bakımından, bu olaylar zincirinde Gazi Mustafa Kemal Paşa Atatürk'ün askeri ve sivil liderliği altında uygulanan politikaların, insanlığa karşı suçlar ve savaş suçları kapsamında değerlendirilmesi gerektiği, sivil halkı topluca hedef alan, kitlesel öldürme, zorla yerinden etme, sürgün, yağmalama ve toplumsal kimliğin bastırılması gibi fiillerin devletin en üst otoritesi tarafından planlandığı, koordine edildiği ve uygulandığı mahkememizce sabit görülmüştür.

Tüm bu olaylar silsilesinde Gazi Mustafa Kemal Paşa Atatürk'ün, siyasi ve askeri otoriteyi şahsında topladığı, gerek ulusal gerek uluslararası ölçekte alınan karar ve uygulamaların nihai sorumlusu olarak hareket ettiği, insani, sosyal ve hukuki açıdan doğrudan ve dolaylı olarak kitlesel mağduriyetlerin oluşmasına neden olduğu, suçların işlenmesinde asli fail, emir verici ve uygulayıcı sıfatlarıyla yer aldığı, mağdurların yaşadığı acıların, sürgünlerin, ölümlerin ve mülksüzleştirmelerin kaynağında, dönemin liderliğinin doğrudan politikalarının bulunduğu, mahkememizce ayrıntılı şekilde tespit ve tescil edilmiştir.

Sanık Gazi Mustafa Kemal Paşa Atatürk’ün, 1930 yılına gelindiğinde Türkiye Cumhuriyeti’nin devlet başkanı sıfatı ile idari, askeri ve siyasi tüm gücü uhdesinde topladığı, bu kapsamda ülkenin doğu bölgelerinde yaşanan ve devlet otoritesini tehdit eden olaylar karşısında alınacak her türlü tedbir ve askeri harekatın nihai sorumlusunun sanık olduğu, bu dönemde özellikle Ağrı isyanı kapsamında Zeylân Deresi ve çevresinde yürütülen askeri operasyonların başında sanığın imzası, talimatı ve siyasi iradesinin bulunduğu, mevcut olayın gelişiminde devletin bölgedeki asayişi sağlama amacıyla büyük çaplı askeri sevkiyat ve imha harekatlarını başlattığı, sanığın emir ve bilgisi dahilinde askeri birliklerin Erciş, Süphan Dağı ve Zeylân Deresi havalisinde sivil ve silahlı unsurlar ayrımı gözetilmeksizin kapsamlı bir “temizlik” harekatı icra ettiği, bu operasyonların, resmi devlet gazetelerinde ve dönemin ana akım basınında “Temizlik başladı”, “Zeylân deresindekiler tamamen imha edildi”, “Bunlardan tek bir kişi kurtulmamıştır”, “Ağrı’da harekât devam ediyor” başlıkları ve ifadeleriyle, Cumhuriyet gazetesinin 13 Temmuz 1930 tarihli manşetinde “Ankara 12 (Telefonla) — Son malûmata göre Erciş, Süphan dağı ve Zeylân deresi havalisinde temizlik tamamlanmış bitmiş, eşkiyanın...” şeklinde duyurulduğu, olay yerinden ve bölge sakinlerinden alınan tanık beyanları, arşiv fotoğrafları, askeri raporlar ve dönemin hükümet kayıtlarına göre söz konusu bölgede yaşayan Kürt nüfusun 5 000 ila 15 000 kişi arasında değişen bir kırım ve kitlesel göçe tabi tutulduğu, çocuk, kadın ve yaşlı ayrımı yapılmaksızın Zeylân Deresi havzasında sivil yerleşimlerin yok edildiği, askeri birliklerce evlerin, tarlaların ve köylerin ateşe verildiği, mağdurlardan kurtulabilenlerin bölgeden sürüldüğü, kalanların ise infaz edildiği, gerek askeri raporlar gerekse dönemin hükümet bildirgelerinde bu operasyonların “nihai çözüm” olarak adlandırıldığı, idari yetkinin ve nihai sorumluluğun sanık Gazi sanık Gazi Mustafa Kemal Paşa Atatürk Atatürk’te olduğu, yürütülen harekatların doğrudan devlet politikası ve askeri komuta zinciri içinde gerçekleştirildiği sabittir.

Sanık Gazi sanık Gazi Mustafa Kemal Paşa Atatürk Atatürk’ün, 1934 yılı Haziran–Temmuz aylarında Trakya bölgesinde yaşanan ve “Trakya Olayları” ya da “Trakya Pogromu” olarak literatüre geçen geniş çaplı Yahudi karşıtı saldırıların vuku bulduğu dönemde, devlet başkanı olarak bu olayların başlaması, yayılması ve bastırılması konusunda nihai idari ve siyasi sorumluluğu uhdesinde bulundurduğu, olayların gelişiminde bölgeye gönderilen emniyet güçleri ve yerel idarecilerin raporlarıyla devlet arşivlerinde yer alan yazışmalarda, Yahudi nüfusa ait işyerleri, evler ve ibadethanelerin yağmalanması, kundaklanması, Yahudi vatandaşların evlerinden ve şehirlerinden zorla çıkarılması, tehdit edilmesi ve toplu göçe zorlanması olaylarının sistematik biçimde yürütüldüğü, bölgede yaklaşık 15 000 Yahudi vatandaşın yerinden edildiği, mal ve mülklerinin gasp edildiği, bu süreçte birden fazla vatandaşın saldırılar sonucunda öldüğü, birçok kişinin ise ciddi şekilde yaralandığı, mağdurlardan hayatta kalabilenlerin Batı Avrupa ülkelerine ya da İstanbul’a göç etmek zorunda bırakıldığı, resmi belgeler ve dönemin gazete arşivlerinde devlet aygıtının ve idari makamların yeterli müdahalede bulunmaması, hatta bazı yerel yetkililerin bu eylemleri örtülü biçimde teşvik ettiği yönünde ifadeler bulunduğu, nihayetinde bölgesel güvenlik kuvvetlerinin, dönemin devlet başkanı olan sanık Gazi sanık Gazi Mustafa Kemal Paşa Atatürk Atatürk’ün bilgisi ve iradesi dışında hareket etmelerinin mümkün olmadığı, olayların nihai sorumluluğunun da sanığa ait olduğu kanaatine varılmıştır.

Sanık Gazi sanık Gazi Mustafa Kemal Paşa Atatürk Atatürk’ün 1937–1938 yıllarında yürütülen Dersim (Tunceli) harekatı kapsamında devlet otoritesine başkaldıran aşiretlerin bastırılması gerekçesiyle Tunceli ve çevresinde planlı ve sistematik biçimde yürütülen askeri ve idari operasyonların baş sorumlusu olduğu, ilgili dönemin devlet kayıtları, TBMM tutanakları, askeri harekat planları, tanık ifadeleri ve mağdur beyanlarında operasyonların devletin en üst düzeyinde kararlaştırıldığı, sivil ve silahlı ayrımı gözetilmeksizin yerleşim yerlerinin bombalandığı, ormanlık alanlarda saklanan halkın üzerine havadan ve karadan ateş açıldığı, çocuk, kadın ve yaşlı demeden binlerce insanın öldürüldüğü, köylerin yakıldığı, kalan nüfusun ise sürgün edildiği, bu harekat sırasında tahmini olarak 13 000 ila 40 000 arasında insanın öldürüldüğü, 10 000’den fazla kişinin zorunlu göçe tabi tutulduğu, askeri belgelerde ve devlet yazışmalarında bu operasyonun “bölgeyi ıslah ve temizlik” amacıyla yapıldığının vurgulandığı, dönemin devlet başkanı olarak sanık Gazi sanık Gazi Mustafa Kemal Paşa Atatürk Atatürk’ün gerek hükümet üyelerine verdiği talimatlarla gerek askeri yetkililere verdiği emirlerle, sürecin bütün aşamalarında doğrudan veya dolaylı olarak rol oynadığı, idari ve siyasi gücü sayesinde operasyonların kapsamını ve yöntemini belirlediği, harekatın doğrudan devlet politikası olarak yürütülmesini sağladığı ve böylelikle işlenen kitlesel suçların, insanlığa karşı suçlar ve savaş suçları kategorisinde değerlendirilmesi gerektiği anlaşılmıştır.

Mahkememiz tarafından incelenen arşiv belgeleri, askeri harekat raporları, dönemin gazete manşetleri ve devlet içi yazışmalar ışığında, yukarıda belirtilen olayların planlanmasında, yürütülmesinde ve sonuçlarının oluşmasında sanık Gazi Mustafa Kemal Paşa Atatürk’ün nihai idari, askeri ve siyasi sorumluluğa sahip olduğu sabit görülmüştür; böylece Zeylân Deresi ve Ararat isyanı sırasında gerçekleştirilen kitlesel imha ve göç olayları, 1934 Trakya Yahudi pogromu sürecindeki sistematik saldırı ve sürgünler, 1937–38 Dersim harekatındaki sivil kırımlar, zorunlu göç ve mülkiyet gaspı, insanlığa karşı suçlar ve savaş suçları kapsamında değerlendirilmiş, tüm bu eylemlerin devletin planlı politikası ve sanığın nihai talimatı ile gerçekleştirildiği sonucuna varılmıştır.

GEREKÇE:

Constanța C.Başsavcılığının 05/01/2019 tarih 2021/5 esas sayılı iddianamesi ile sanık Gazi Mustafa Kemal Paşa Atatürk hakkında; 1915–1938 yılları arasında Osmanlı İmparatorluğu ve müteakiben Türkiye Cumhuriyeti topraklarında işlenen insanlığa karşı suçlar, savaş suçları, hedefli sivil infazlar, kitlesel sürgünler, zorunlu nüfus transferleri, kitlesel öldürme ve etnik temizlik fiilleri nedeniyle Romanya Ceza Kanunu’nun 439/1-a,c,e,f,j, 440/1-a,d,h,k, 191 ve sair ilgili maddeleri gereğince cezalandırılması için kamu davası açıldığı, sanığın savunmalarında özetle kendisinin suçlanan dönemlerin bir kısmında askeri görevde bulunduğunu, 1915–1916 yıllarında Osmanlı Devleti’nin doğu vilayetlerinde gerçekleşen tehcir ve öldürme fiillerinde herhangi bir yönetici veya icracı sıfatıyla yer almadığını, söz konusu dönemde askeri rütbe ve görev alanının Çanakkale cephesiyle sınırlı olduğunu, Osmanlı hükümetinin tehcir kararnameleri ve uygulama emirlerinde imzası bulunmadığını, doğrudan emir verici pozisyonda olmadığını, ayrıca 1919–1922 yılları ve sonrasında gerçekleşen kitlesel öldürme, sürgün, mübadele, yağmalama ve etnik temizlik uygulamalarının ise “bağımsızlık savaşı” ve “ülkenin bütünlüğünü koruma” amacıyla, dönemin zorunlu askeri ve siyasi koşulları gereği icra edildiğini, kişisel çıkar, kasıt veya keyfi bir kastının bulunmadığını, her türlü uygulamanın “devlet gerekliliği” ve uluslararası hukukun savaş zamanı istisnaları kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini, kendisine yöneltilen insanlığa karşı suçlar, savaş suçları, kasıtlı öldürme ve toplu göçe zorlama fiillerinin tamamını reddettiğini beyan ettiği, ancak sanığın savunmalarının, dosyaya yansıyan kapsamlı askeri ve sivil arşiv belgeleri, resmi harp ve idari yazışmalar, yerli ve yabancı gözlemci raporları, tanık beyanları, diplomatik belgeler, dönemin TBMM tutanakları ve çeşitli uluslararası komisyonların raporları ile birlikte değerlendirildiğinde, olayların gerçekleşme biçimi, emir-komuta zinciri, askeri ve siyasi yetki kullanımı ve fiili sonuçlar itibariyle inandırıcı ve hükme esas alınabilecek nitelikte bulunmadığı, mahkememizce yapılan yargılama ve toplanan delillere göre; suçlamaya konu 1915–1916 Ermeni tehciri ve katliamları sırasında sanığın doğrudan emir verici pozisyonda olmadığı, askeri görev sahasının Çanakkale ve civarıyla sınırlı kaldığı, dosyadaki Osmanlı arşiv belgeleri, dönemin İttihat ve Terakki Cemiyeti merkez kararlarının içeriği ve ilgili harp raporları birlikte incelendiğinde, soykırım fiillerinde sanığın doğrudan dahli veya teşvikçi rolüyle ilgili kesin, somut bir delil elde edilemediği, bu nedenle bu döneme ilişkin fiillerin şahsi sorumluluğuna atfının mümkün olmadığı, ancak 1920–1922 yılları ve sonrasında Anadolu’nun çeşitli bölgelerinde yaşanan Marash, Cilicia, First Republic of Armenia harekatı, İzmir yangını ve ardından gelen zorunlu göç, toplu öldürme, sürgün ve mülksüzleştirme fiilleriyle ilgili dosyadaki askeri emirler, Ankara hükümetinin talimatnameleri, Kuvâ-yi Milliye komite emirleri, TBMM tutanakları ve resmi gazetelerden çıkarılan bilgiye göre, sanığın askeri ve siyasi otoriteyi uhdesinde topladığı, bölgede yaşanan toplu şiddet ve kitlesel göçlerin doğrudan emir, teşvik veya kolaylaştırma yoluyla gerçekleştirildiği, tanık beyanlarında ve uluslararası gözlemci raporlarında, Marash ve civarında sivil Ermeni halkına yönelik kundaklama, öldürme, toplu göç ettirme, yağma fiillerinin merkezi planlamayla, doğrudan Ankara’dan gönderilen emirnameler ışığında yapıldığı, sanığın 7 Şubat 1920 tarihli telgrafında şehirdeki “hain unsurlar”ın tasfiyesi, şehir dışına çıkarılması ve malvarlığına el konulması gibi uygulamaların doğrudan emredildiği, ayrıca Adana, Cilicia ve çevresindeki zorunlu göç ve mallara el koyma uygulamalarının da yine Ankara Hükümeti’ne bağlı askeri ve sivil makamlarca gerçekleştirildiği, First Republic of Armenia harekatı sırasında Kars, Ardahan ve civar köylerde sivil nüfusun toplu öldürülmesi ve sürgüne tabi tutulması fiillerinin askeri ve siyasi iradeyle yürütüldüğü, bu fiillerin sonuçlarının hem Türk hem yabancı arşiv raporlarında, hem de bölge halkının tanık ifadelerinde ayrıntılı şekilde doğrulandığı, İzmir faciası sırasında şehrin Hristiyan mahallelerinin yakılması, Rum ve Ermeni nüfusun öldürülmesi, kalanların zorla göç ettirilmesi, şehirden ayrılanların mallarına el konulması ve devlet kasasına aktarılması uygulamalarının da sanığın askeri liderliği ve siyasi otoritesiyle doğrudan bağlantılı olduğu, yukarıda açıklanan fiillerin olay mahiyetleri ve sonuçları bakımından insanlığa karşı suçlar ve savaş suçları kapsamında değerlendirildiği, mahkememizde dinlenen tanıkların ve sunulan bilirkişi raporlarının, bu olaylarda doğrudan sanık Mustafa Kemal’in emir verici, uygulayıcı, planlayıcı veya kolaylaştırıcı pozisyonda hareket ettiğini gösterdiği, 1923-1924 Türk-Yunan Zorunlu Nüfus Mübadelesi sırasında yaklaşık 1 600 000 kişinin zorla göç ettirildiği, mallarının ve taşınmazlarının topluca devletleştirildiği, göç yollarında on binlerce insanın öldüğü veya kaybolduğu, uygulamanın tüm adımlarında sanığın liderliği ve siyasi otoritesiyle hareket edildiği, bu fiillerin TBMM tutanakları, göçmen komisyonu raporları ve uluslararası diplomatik yazışmalarda da teyit edildiği, 1925 Şeyh Said İsyanı’nın bastırılması sırasında Kürt köylerinde toplu öldürme, sürgün, köy yakma ve mülksüzleştirme fiillerinin askeri harekat planları, TBMM karar tutanakları ve mağdur beyanları ile doğrulandığı, bölgede kadın, çocuk ve yaşlı ayrımı gözetmeksizin toplu infaz ve sürgün uygulamalarının devlet politikası olarak yürütüldüğü, 1930 Zeylân Deresi ve Ararat isyanı sırasında askeri operasyonlarda binlerce sivilin öldürüldüğü, köylerin yakıldığı, kalanların sürgüne gönderildiği, bu harekatların devlet gazeteleri ve askeri raporlarda “nihai çözüm” olarak tanımlandığı, 1934 Trakya Yahudi pogromunda binlerce Yahudi vatandaşın evinden, işyerinden zorla çıkarıldığı, mallarının gasp edildiği ve mağdurların yerinden edildiği, olayların devletin emniyet güçleri ve yerel idareciler tarafından örtülü biçimde teşvik edildiği, nihai sorumluluğun sanığa ait olduğu, 1937–1938 Dersim harekatı sırasında binlerce kişinin öldürüldüğü, köylerin ve kasabaların yakıldığı, on binlerce insanın zorla göç ettirildiği, askeri ve idari planların devletin en üst düzeyinde onaylandığı, tüm bu olaylar zincirinde mağdurların yaşadığı zararların doğrudan sanığın liderliği ve siyasi otoritesiyle bağlantılı olduğu, sanığın, insani, sosyal ve hukuki sınırları ihlal eden kitlesel suçların planlayıcısı, uygulayıcısı veya emir vericisi sıfatıyla hareket ettiği, iddiaların mahkememizce yapılan kapsamlı inceleme, tanık beyanları, dosyadaki belgeler, arşiv kayıtları ve bilirkişi raporları ile doğrulandığı, sanığın savunmasında ileri sürdüğü “devletin bekası” ve “ulusal bütünlük” gerekçelerinin fiillerin ağır insan hakları ihlalleri ve uluslararası suç vasfını ortadan kaldırmayacağı, uygulanan askeri ve idari politikaların neticesinde yüz binlerce insanın hayatını kaybettiği, yerinden edildiği veya mülksüzleştirildiği, mağdurların maruz kaldığı zararların büyüklüğü ve fiillerin sürekliliği dikkate alındığında, sanık Gazi Mustafa Kemal Paşa Atatürk’ün üzerine atılı insanlığa karşı suçlar, savaş suçları, kasıtlı öldürme, zorunlu göç ettirme, etnik temizlik, sürgün ve mallara el koyma fiillerinin tamamını işlediğinin sabit olduğu, sanığın savunmalarında olayların oluş şekli ve kendi rolüne ilişkin öne sürdüğü hususların, dosyadaki somut deliller, tanık beyanları ve resmi belgeler karşısında inandırıcı ve kabul edilebilir olmadığı, mahkememizce yapılan değerlendirme sonucu aşağıdaki şekilde hüküm kurulması gerekmiştir.

HÜKÜM : Gerekçesi, yukarıda açıklandığı üzere;

A-Sanık Gazi Mustafa Kemal Paşa Atatürk hakkında açılan kamu davası açısından;

1-Sanık GAZİ MUSTAFA KEMAL PAŞA ATATÜRK hakkında, 1915–1916 yılları arasında Osmanlı İmparatorluğu topraklarında gerçekleştirilen Ermeni nüfusuna yönelik tehcir ve kitlesel öldürme, yağma, zorla göç ettirme, toplu infaz, soykırım ve insanlığa karşı suçlar (art. 439 alin. 1 lit. a, c, e, f, j și art. 440 alin. 1 lit. a, d, h, k Cod penal Român) kapsamında, gerek iddianame gerek dosya kapsamına giren belge, tanık anlatımı, resmi yazışma, arşiv kaydı, Divan-ı Harb-i Örfî kararları, askeri emirler ve uluslararası gözlemci raporlarının bir bütün olarak değerlendirilmesiyle; sanığın 1915–1916 yıllarında Osmanlı Devleti idaresinde Ermeni tehciri ve kitlesel öldürmelerin hazırlık, uygulama ve yürütülmesinde doğrudan emir verici, planlayıcı, azmettirici veya uygulayıcı konumunda olduğuna, herhangi bir askeri veya sivil yetki kullandığına, emir verdiğine, teşvik ettiği veya kolaylaştırdığına dair SOMUT, YETERLİ VE İNANDIRICI DELİL ELDE EDİLEMEDİĞİ; sanığın askeri sicili ve görev çizelgesine göre dönemde yalnızca Çanakkale cephesinde 19. Tümen Komutanı olarak görev yaptığı, İttihat ve Terakki Cemiyeti Merkez Komitesi yahut Osmanlı Hükümeti'nin tehcir ve soykırım karar organlarında bulunmadığı, ilgili dönemde merkezî hükümetin uygulamaları ve askeri emirlerinde sanığın imzası, talimatı veya katkısına dair herhangi bir delil DOSYAMIZDA MEVCUT OLMADIĞI, yine mahkememizce yapılan arşiv incelemeleri, harp raporları, dönemin uluslararası belgeleri ve uzman mütalaaları doğrultusunda sanığın “Ermeni Soykırımı” olarak nitelenen eylemlerde doğrudan veya dolaylı şekilde fail, azmettirici, teşvikçi, uygulayıcı, kolaylaştırıcı veya gözetleyici pozisyonda yer aldığına ilişkin DELİL YOKLUĞU nedeniyle;art. 396 alin. 5 raportat la art. 16 lit. b teza I Cod procedură penală Român (Beraat kararı için: fiilin sanık tarafından işlendiğine dair yeterli delil olmaması halinde beraat kararı verilir), 1915–1916 ERMENİ TEHCİRİ ve SOYKIRIMINA İLİŞKİN İNSANLIĞA KARŞI SUÇLAR, SOYKIRIM, SAVAŞ SUÇLARI ve ilgili diğer bütün suçlardan SANIK GAZİ MUSTAFA KEMAL PAŞA ATATÜRK’ÜN BERAATİNE,

2-Sanık Gazi Mustafa Kemal Paşa Atatürk hakkında, 1920 Maraş Katliamı, 1920 Sonbaharında Ermenistan Cumhuriyeti'ne yönelik askeri harekatlar, 1921 Cilicia/Çukurova Deportasyonları, 1922 İzmir (Smyrna) Faciası, 1923–1924 Lozan Nüfus Mübadelesi, 1924 Zeynep Fikriye Özdinçer’in intihara sürüklenmesi, 1925 Şeyh Said İsyanının Bastırılması, 1930 Zeylân Deresi/Ararat İsyanı, 1934 Trakya Pogromu, 1937–1938 Dersim Harekâtı ve diğer ilgili tüm olaylara ilişkin olarak dosyada toplanan resmi arşiv belgeleri, askeri yazışmalar, hükümet ve TBMM karar tutanakları, yerli ve yabancı tanık beyanları, uluslararası gözlemci ve konsolos raporları, dönemin basın arşivleri, bilirkişi raporları, mağdur anlatımları ve diğer tüm yazılı delillerle sabit olmak üzere;

Aşağıda ayrı ayrı belirtilen suçlar yönünden:

I- 1920 Maraş Katliamı kapsamında, sanığın merkezi askeri ve siyasi liderliği, doğrudan emir ve talimatları, 7 Şubat 1920 tarihli telgrafı, yerel Kuvâ-yi Milliye unsurlarının yönetimi ve kitlesel sivil infazları merkezi planla yürütmesi nedeniyle;Romanya Ceza Kanunu'nun 439/1-a, c, e, f, j ve 440/1-a, d, h, k maddeleri gereğince, İNSANLIĞA KARŞI SUÇLAR ve SAVAŞ SUÇLARI'NDAN MÜEBBET HAPİS CEZASIYLA CEZALANDIRILMASINA,

II- 1920 Sonbaharında Ermenistan Cumhuriyeti’ne yönelik askeri harekatlarda Kars, Ardahan, Iğdır ve Nahçıvan bölgelerinde gerçekleştirilen sistematik sivil infazlar, zorla göç ettirme, yağma ve sivil mülksüzleştirme fiilleri nedeniyle;Romanya Ceza Kanunu'nun 439/1-a, c, j ve 440/1-a, d, h, k maddeleri gereğince, İNSANLIĞA KARŞI SUÇLAR ve SAVAŞ SUÇLARI'NDAN MÜEBBET HAPİS CEZASIYLA CEZALANDIRILMASINA,

III- 1921 Cilicia/Çukurova Deportasyonları kapsamında, Ermeni ve Hristiyan sivil nüfusun kitlesel olarak şehirlerden sürülmesi, mallarına el konulması, göç sırasında kitlesel ölümler, mülksüzleştirme ve devlet tarafından el koyma fiilleri nedeniyle;Romanya Ceza Kanunu'nun 439/1-d, e, j ve 440/1-d, h, k maddeleri gereğince, İNSANLIĞA KARŞI SUÇLAR ve SAVAŞ SUÇLARI'NDAN MÜEBBET HAPİS CEZASIYLA CEZALANDIRILMASINA,

IV- 1922 İzmir (Smyrna) Faciası kapsamında, Hristiyan yerleşim alanlarının yakılması, toplu öldürmeler ve sürgünler ile ilgili olarak sanığın başkomutanlık sıfatıyla doğrudan sorumluluğu, askeri ve siyasi otoriteyle emir ve talimatları doğrultusunda kitlesel insan hakları ihlallerinin işlenmiş olması nedeniyle;Romanya Ceza Kanunu'nun 439/1-a, e, j ve 440/1-b, h, k maddeleri gereğince, İNSANLIĞA KARŞI SUÇLAR ve SAVAŞ SUÇLARI'NDAN MÜEBBET HAPİS CEZASIYLA CEZALANDIRILMASINA,

V- 1923–1924 Lozan Antlaşması kapsamında yapılan zorunlu Türk-Yunan Nüfus Mübadelesi sırasında kitlesel zorla göç, mülksüzleştirme, mallara el koyma, göç yollarında kitlesel mağduriyetlerin yaşanması ve devletin bu fiilleri uluslararası anlaşma kisvesi altında sistematik şekilde işlemiş olması nedeniyle;Romanya Ceza Kanunu'nun 439/1-d, j ve 440/1-d, h, k maddeleri gereğince, İNSANLIĞA KARŞI SUÇLAR ve SAVAŞ SUÇLARI'NDAN MÜEBBET HAPİS CEZASIYLA CEZALANDIRILMASINA,

VI- 1924 yılında Zeynep Fikriye Özdinçer’in intihara sürüklenmesi olayında, sanığın doğrudan fiili müdahalesi olmamakla birlikte psikolojik ve duygusal olarak ağır baskı uyguladığı, şahsiyet haklarını ihlal edici tutumlar sergilediği, dolaylı olarak intihara sürüklediği kanaatine varıldığından;

Romanya Ceza Kanunu madde 191 gereğince, İNTİHARA AZMETTİRME SUÇUNDAN 7 YIL HAPİS CEZASIYLA CEZALANDIRILMASINA,

VII- 1925 Şeyh Said İsyanının Bastırılması kapsamında, askeri birliklerin doğrudan emirle sivil halka karşı öldürme, sürgün ve toplu cezalandırma fiillerini işlemesinde sanığın asli fail, azmettirici ve emir veren konumunda bulunması, bölgedeki sivil köylerin bombalanması, toplu infaz, sürgün ve mallara el koyma uygulamalarının sistematik devlet politikası olarak yürütülmesi nedeniyle;

Romanya Ceza Kanunu'nun 439/1-c, e, j ve 440/1-a, d, h, k maddeleri gereğince, İNSANLIĞA KARŞI SUÇLAR ve SAVAŞ SUÇLARI'NDAN MÜEBBET HAPİS CEZASIYLA CEZALANDIRILMASINA,

VIII- 1930 Zeylân Deresi ve Ararat İsyanı kapsamında, askeri ve idari emirlerin merkezden yönetildiği, Kürt nüfusun kitlesel öldürülmesi, köylerin yakılması, sivil halkın zorla yerinden edilmesi ve mallarının yağmalanması fiillerinin sanığın asli fail olduğu şekilde planlanması ve uygulanması nedeniyle; Romanya Ceza Kanunu'nun 439/1-c, e, f, j ve 440/1-a, k maddeleri gereğince, İNSANLIĞA KARŞI SUÇLAR ve SAVAŞ SUÇLARI'NDAN MÜEBBET HAPİS CEZASIYLA CEZALANDIRILMASINA,

IX- 1934 Trakya Pogromu kapsamında Yahudi vatandaşlara yönelik kitlesel sürgün, mülksüzleştirme, ölümler ve kitlesel hak ihlalleri nedeniyle, devletin askeri ve sivil makamlarının bilgisi dahilinde sanığın asli fail ve azmettirici olarak sorumlu olduğu kanaatine varıldığından;

Romanya Ceza Kanunu'nun 439/1-d, e, j ve 440/1-d, h, k maddeleri gereğince, İNSANLIĞA KARŞI SUÇLAR ve SAVAŞ SUÇLARI'NDAN MÜEBBET HAPİS CEZASIYLA CEZALANDIRILMASINA,

X- 1937–1938 Dersim Harekâtı kapsamında, planlı ve emir-komuta zinciriyle gerçekleştirilen kitlesel öldürme, zorla göç ettirme, mülksüzleştirme, köylerin yakılması, çocuk, kadın ve yaşlı ayrımı yapılmaksızın sivil nüfusun imhası fiilleri nedeniyle;

Romanya Ceza Kanunu'nun 439/1-a, e, f, j ve 440/1-a, d, k maddeleri gereğince, İNSANLIĞA KARŞI SUÇLAR ve SAVAŞ SUÇLARI'NDAN MÜEBBET HAPİS CEZASIYLA CEZALANDIRILMASINA,

3-Sanık Gazi Mustafa Kemal Paşa Atatürk’ün yukarıda belirtilen olaylar zincirinde insanlığa karşı suçlar, savaş suçları, kasten öldürme, kitlesel sürgün, zorla göç ettirme, sivil infaz, mülksüzleştirme ve mallara el koyma fiilleri nedeniyle, işlediği suçların sürekliliği, mağdur sayısının büyüklüğü, suçların işlenişindeki planlı ve merkezi emir zinciri, sanığın devletin en üst siyasi, askeri ve idari organı olarak tüm karar ve uygulamalarda asli fail, azmettirici ve uygulayıcı sıfatlarıyla hareket etmiş olması, eylemlerinin ulusal ve uluslararası hukuk bakımından insanlığa karşı suç, savaş suçu, etnik temizlik ve kitlesel öldürme kapsamında değerlendirilmesi; mağdurların çoğunluğunun çocuk, kadın ve sivil halktan oluşması, işlenen suçların devlet politikası kapsamında sistematik ve yaygın şekilde işlenmesi hususları dikkate alınarak;Romanya Ceza Kanunu'nun 439/1-a,c,e,f,j, 440/1-a,d,h,k ve 191. maddeleri gereğince, HER BİR SUÇ İÇİN AĞIRLAŞTIRILMIŞ MÜEBBET HAPİS CEZASIYLA ve AYRICA 7 YIL HAPİS CEZASIYLA CEZALANDIRILMASINA,

4-art. 66 alin. 1 lit. a, b, c, d, e Cod penal Român , aynı maddenin alin. 3 uyarınca cezanın infazı tamamlanıncaya kadar, kamu haklarından, siyasi faaliyetlerden, devlet ve kamu kurumlarında görev almaktan, seçilme ve seçme haklarından, kendi alt soyu üzerindeki haklardan koşullu salıverilinceye kadar YOKSUN BIRAKILMASINA,

5-Suçun işleniş biçimine, delil durumuna ve oluşa göre sanık hakkında başkaca kanuni ve takdiri artırım ve indirim nedenlerinin uygulanmasına YER OLMADIĞINA,

6-İddianameye konu 1915–1916 yılları arasındaki Ermeni tehciri ve soykırımı fiilleri yönünden, yukarıda ayrıntılı olarak açıklandığı üzere, sanığın doğrudan veya dolaylı şekilde suçun icrasında fail, azmettirici, uygulayıcı, teşvikçi veya kolaylaştırıcı konumunda olduğuna dair SOMUT VE KESİN DELİL BULUNMAMASI nedeniyle, art. 396 alin. 5 raportat la art. 16 lit. b teza I Cod procedură penală Român gereğince, SANIK GAZİ MUSTAFA KEMAL PAŞA ATATÜRK’ÜN BU SUÇLARDAN BERAATİNE,

7-art. 72 Cod penal Român ve art. 399 Cod procedură penală Român gereğince, hüküm kesinleşmeden önce gerçekleşen ve şahsi hürriyeti sınırlama sonucunu doğuran tutuklama ve gözaltına alma gibi bütün haller nedeniyle geçirilmiş sürelerin, sanık hakkında hükmolunan cezadan MAHSUP EDİLMESİNE,

8-Sanık Gazi Mustafa Kemal Paşa Atatürk hakkında hükmolunan cezaların nevi ve miktarı, işlenen suçların özel ağırlığı, kamu düzeninin korunması, sanığın tutuklu kaldığı süre ve infaz aşamasında kolaylık sağlanması hususları dikkate alınarak sanığın hükmen TUTUKLULUK HALİNİN DEVAMINA,

9-Yargılama giderlerinin sanıktan TAHSİLİNE,

10-Katılanlar, müştekiler ve mağdurlar kendilerini vekil ile temsil ettirmekle hüküm tarihinde geçerli olan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca maktu vekalet ücretinin sanıktan alınarak mağdurlara ve müdafilerine verilmesine,

11-Yukarıda açıklanan gerekçelerle, Cumhuriyet savcısının katılımı ile ve tarafların yüzüne karşı veya yokluğunda, işbu hükmün tefhim tarihinden itibaren 14 gün içerisinde mahkememize veya aynı derecedeki başka bir yer mahkemesine dilekçe vermek veya tutanağa bağlanmak üzere zabıt katibine beyanda bulunmak suretiyle, beraat ve mahkumiyet kararlarına karşı kanun yollarının açık olduğunun taraflara usulen bildirileceğine,

12-Kararın, gerekçeli olarak taraflara tebliğine,

B- Dosyada muhafaza edilen ve aşağıda detayları belirtilen delillerin akıbeti hakkında mahkememizce yapılan değerlendirme sonucunda aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir:

a- Adli emanetin 2021/162 sırasında kayıtlı olan, dosyanın soruşturma ve kovuşturma safhasında sunulan, yargılamanın ana konusu suçlarda doğrudan veya dolaylı olarak kullanıldığı sabit olan, üzerinde olay yeri inceleme ve kriminal laboratuvar raporlarıyla delil niteliği taşıdığı belirlenen, 1915-1938 yılları arasındaki olaylara ilişkin olarak askeri harekatlarda kullanılan ve üzerinde çeşitli askeri birliklere, kolluk kuvvetlerine ve merkezi hükümetin temsilcilerine ait ibareler bulunan, dava sürecinde asli failin emir komuta zincirinin izlerini taşıyan, özgün devlet mührüyle mühürlenmiş ve delil listesinde birebir karşılığı bulunan, tarihi vesikalar, harp planları, askeri emirnameler, resmi yazışma nüshaları, hükümet karar defterleri, TBMM zabıtlarının asıl suretleri, Divan-ı Harb-i Örfî mahkemesi karar fotokopileri, şahit ifadelerinin orijinal tutanakları, uluslararası gözlemci ve diplomatik temsilcilik raporları ile birlikte tarafsız bilirkişi heyetinin tespit tutanakları, mahkememiz kararının kesinleşmesiyle birlikte dosyada delil olarak muhafaza edilmesine, bu belgeler arasında işbu hükmün infazından sonra dahi tarihi, hukuki ve sosyal araştırmalar için yüksek delil değeri bulunan Osmanlı arşiv belgeleri, askeri hatıra defterleri, resmi yazışma suretleri, istihbarat raporları, dönemin gazeteleri ve benzeri yazılı ve görsel arşiv dokümanlarının, ilgili milli arşiv kurumuna veya Türk ve uluslararası akademik araştırma merkezlerine, mahkememiz karar tarihinden itibaren resmi yazışmayla devredilmek üzere DELİL OLARAK SAKLANMASINA,

b- Adli emanetin 2022/136 sırasında kayıtlı olan ve delil listesinde “dijital delil” olarak yer alan, dava konusu olaylarda kullanılan, yargılamanın seyri boyunca incelenen ve bilirkişi raporlarıyla içeriği teyit edilen, içerisinde 1915–1938 yılları arasında meydana gelen kitlesel şiddet olaylarına dair ses, görüntü, video, fotoğraf, gazete küpürü, tanık anlatımları, uluslararası heyet raporları, devletler arası yazışmalar, diplomatik telgraflar, harp raporlarının dijital kopyaları, Google Earth çıktıları, arşiv dijitalleştirme projeleri kapsamında üretilmiş mikrofilm ve mikrofiş belgeleri, flash bellek, harici hard disk, CD, DVD, SD kart, kaset, röntgen filmi, dijital kayıt cihazı ve benzeri bilişim ürünlerinin, mahkememizce hükmün kesinleşmesini takiben, olayın niteliği ve tarihi önemi göz önüne alınarak TÜRK MİLLÎ ARŞİVLERİ veya ilgili uluslararası arşiv kurumlarına, bilimsel araştırma amacıyla devredilmek üzere DELİL OLARAK SAKLANMASINA,

c- Adli emanetin 2024/532 sırasında kayıtlı bulunan ve mahkememize tevdi edilen, olay yerinden elde edilen, sanık, mağdur veya tanıkların kimliğini tespit eden kimlik kartları, pasaportlar, mühürlü diplomatik belgeler, tarihi nitelikteki para, mücevher, devlet nişanı, askeri nişan, madalya, üniforma, askeri rütbe işareti, fotoğraflar, kişisel mektuplar, şahsi eşyalar ve benzeri değerli taşınırlar ile mağdurlara ait olup, dava sürecinde hak sahipliği tespit edilen mülkiyet unsurlarının, hak sahiplerine veya yasal varislerine iade edilmesine, hak sahipliği tespit edilemeyen veya devlete ait olduğu anlaşılan taşınırların ise mülkiyetinin kamuya geçirilmesine, bu kapsamda art. 112 Cod penal Român și art. 255 Cod procedură penală Român hükümleri gereğince MÜSADERESİNE,

d- Adli emanetin 2024/ 854 sırasında kayıtlı bulunan, olay yeri incelemesi sırasında kriminal incelemeye alınan ve soruşturma ile kovuşturma sürecinde çeşitli bilirkişi raporlarında delil olarak analiz edilen, toplu göç yollarında, askeri operasyon bölgelerinde, sivil yerleşim alanlarında ele geçirilen, döneme ait kemik, diş, giysi parçası, günlük eşya, madeni para, dini objeler, şahsi defter, aile fotoğrafı ve benzeri buluntuların, mağdurların veya yakınlarının açık başvurusu halinde kendilerine iadesine, aksi halde olayın sosyal ve tarihi boyutu nedeniyle “delil amaçlı arkeolojik buluntu” olarak sınıflandırılarak, ilgili müzeye veya kültürel miras kurumuna TESLİM EDİLMESİNE,

e- Adli emanetin 2024/734 sırasında kayıtlı olup, dava sürecinde delil vasfını tamamen yitirmiş, içeriğiyle dava ve mahkeme açısından anlam ifade etmeyen, değer atfedilmeyen, yasal süre sonunda gereksizliği anlaşılan veya bilirkişi ve mahkeme heyetince iadesine karar verilen evrak, makbuz, yol harcaması fişi, idari yazışma nüshası ve benzeri tali belgelerin imha edilmesine, dosyada saklanmasına gerek görülmemiş diğer tali eşyaların ise adli emanet deposundan çıkarılarak ilgili kurumlara İADESİNE,

f- Adli emanetin 2025/125 sırasında kayıtlı olup, dava sürecinde mağdurlar veya hak sahipleri tarafından mahkememize yazılı talepte bulunulan, ilgili hak sahipliği tespit edilen, malların, belgelerin ve eşyaların talepleri halinde yasal sahiplerine İADESİNE,

g- Adli emanetin 2025/346 sırasında kayıtlı olan, ancak yargılama süreci sonunda mülkiyetinin devlete ait olduğu veya devlet adına saklanmasına karar verilen tarihi eser, kitap, harita, tablo, madalya, sivil ve askeri obje, Osmanlı ve Cumhuriyet dönemi resmi mühür ve beratlarının, yargı süreci sonrasında TÜRKİYE CUMHURİYETİ KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI’na, MİLLÎ KÜTÜPHANE veya MİLLÎ ARŞİV KURUMU’na resmi yazı ile DEVREDİLMESİNE,

h- Adli emanetin 2025/824 sırasında kayıtlı bulunan, dava konusu olaylarla bağlantılı olup, taraflar arasında çekişmeli hak sahipliği iddiası bulunan taşınırların ise, hak sahipliği kesin olarak belirleninceye kadar mahkeme emanetinde delil olarak SAKLANMASINA,

ı- Yargılamada kullanılan ve mahkememize tevdi edilen diğer tüm dijital ve fiziki delillerin, davanın infazı ve hükmün kesinleşmesinden sonra kanuni süreler ve mevzuat hükümleri çerçevesinde saklanmasına veya ilgili kurumlara DEVREDİLMESİNE,

Mahkumiyet kararına karşı, Codul de procedură penală Român’un 410 ve devamı maddeleri gereğince, kararın tebliğinden itibaren 10 (on) gün içinde CURTEA DE APEL CONSTANȚA – SECȚİA PENALĂAPEL yasa yolu açık olmak üzere,

OYBİRLİĞİ ile verilen karara karşı süresi içerisinde kanun yollarına başvurulmadığı takdirde hükmün kesinleşeceği ve istemesi halinde kararın bir örneğinin verileceği açıkça okunup usulen anlatıldı. 18/05/2025


CURTEA DE APEL CONSTANȚA SECȚIA PENALĂ’NA

UNIC NO : 5934/118/2021

MAHKEME: Tribunalul Constanța Penală

MÜVEKKİL: Gazi Mustafa Kemal Paşa Atatürk

VEKİLLERİ:

Av. Andrei POPESCU, Constanța / ROMANYA

Av. Costel RADU, Constanța / ROMANYA

Av. Ümit Kocasakal, İstanbul / TÜRKİYE

Av. Kemal Kerinçsiz, İstanbul / TÜRKİYE

Av. Şule Nazlıoğlu Erol, Ankara / TÜRKİYE

Av. Doğu Perinçek, Zürih / İSVİÇRE & Ankara / TÜRKİYE

Av. Serdar Erdurmaz, Ankara / TÜRKİYE

Av. Ali Rıza Kaplan, İzmir / TÜRKİYE

Av. Özlem Gül, Antalya / TÜRKİYE

Av. İsmail Akgün, Bursa / TÜRKİYE

 

KONU:

TRIBUNALUL CONSTANȚA PENALĂ’nın Unic № 5934/118/2021 sayılı, 17.05.2025 tarihli, Gazi Mustafa Kemal Paşa Atatürk hakkında verilmiş olan mahkûmiyet hükmüne karşı APEL başvurumuzdur.

 

AÇIKLAMALAR :

I. USULE İLİŞKİN TALEPLER

1.1. Yargılama aşamasında savunma hakkımız kısıtlanmış, müvekkilimiz lehine olan deliller gereği gibi toplanmamış, yargılamanın tüm aşamalarında adil yargılanma ilkesinin asgari güvenceleri ihlal edilmiştir.

 

1.2. İlk derece mahkemesi tarafından verilen karar gerekçesiz ve taraflıdır. Tarafsızlık ilkesine aykırı, önyargılı ve siyasi etkiden uzak olmayan, nesnel hukuk kuralları yerine spekülatif tarih anlatılarına dayalıdır. Mahkeme, isnat edilen suçların her biri için ayrı ayrı ve yeterli gerekçelendirmede bulunmamış, yüklenen suçu işlediği sabit olmayan müvekkil hakkında ağır cezaya hükmetmiştir.

 

1.3. Soruşturma aşamasında elde edilen delillerin çoğu hukuka aykırı yöntemlerle elde edilmiştir. Soruşturmanın tarafsızlığı ve şeffaflığı sağlanmamıştır. Delillerin toplanmasında taraflı tarihçilerden ve tanıklardan, siyasi olarak etki altında kalınan kaynaklardan, sübjektif değerlendirmelerden faydalanılmıştır.

 

II. ESASA İLİŞKİN AÇIKLAMALAR

1. İDDİALARIN GERÇEK DIŞILIĞI

2.1. Müvekkilimiz Gazi Mustafa Kemal Paşa Atatürk’e isnat edilen insanlığa karşı suçlar, savaş suçları, kitlesel öldürme, sürgün, yağmalama ve mülksüzleştirme dahil hiçbir suç, gerek sübut gerek hukuki nitelik yönünden oluşmamıştır. Müvekkil, isnat edilen eylemlerin hiçbirini işlememiştir. Yargılama konusu olaylarda müvekkilimizin kişisel kastı, fail olarak katılımı, emir veya talimatı olduğuna dair tek bir objektif, somut, doğrudan veya dolaylı delil bulunmamaktadır.

 

2.2. Kararda, iddia edilen olayların tamamı dönemin çok yönlü ve kaotik koşullarında, Osmanlı Devleti’nin genel harp seferberliği, ülkedeki siyasi ve askeri otoritenin çok başlılığı ve farklı güç odaklarının varlığı içerisinde değerlendirilmemiştir. Müvekkil, 1915–1916 yıllarında yalnızca Çanakkale cephesinde askeri görevde olup, doğu vilayetlerindeki hiçbir tehcir veya öldürme politikasında yönetici, uygulayıcı, planlayıcı veya azmettirici konumunda değildir.

 

2.3. Müvekkilin adı, İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin merkezi karar organlarında, Osmanlı Sadrazamı Talât Paşa ve Enver Paşa’nın icra organlarında, veya herhangi bir soykırım, tehcir, sürgün kararının planlama, uygulama veya emir süreçlerinde bulunmamaktadır. Bu husus, dönemin Osmanlı ve yabancı arşiv belgelerinde, askeri yazışmalarda, harp raporlarında, Divan-ı Harb-i Örfi mahkemesi kararlarında ve TBMM zabıtlarında açıkça ortadadır.

 

2.4. İddianamede ve kararda dayanak gösterilen tanık beyanlarının tamamı ya sübjektif ve geçmişin siyasi propagandalarına dayanmakta, ya da esasen müvekkil aleyhine bir bağlantı kurmamaktadır. Tanıkların büyük çoğunluğu olayları müvekkilden bağımsız olarak aktarmakta, anlatımlarında somut, doğrudan ve inkâr edilemez bir ilişki ya da suçlama bulunmamaktadır.

 

2. OLAYLARA MÜDAHALE VEYA EMİR İDDİASI GERÇEK DIŞIDIR

2.5. Mahkemenin “emir-komuta zinciri”, “askeri veya siyasi otoriteyi şahsında toplama”, “doğrudan emir ve talimat verme” yönündeki tüm tespitleri soyut ve gerçek dışı değerlendirmelerdir. Dönemin fiili koşulları, askeri ve siyasi iradenin dağılımı, yerel komutanların ve bölgesel yönetimlerin insiyatifi, merkezi hükümetle kopukluklar, mahkemenin kabul ettiği gibi yekpare ve merkezi bir emir zincirinin varlığını reddeder niteliktedir.

 

2.6. 1915–1916 Ermeni tehciri ve kitlesel öldürme iddiası açısından, müvekkilimizin askeri sicili, görev yeri ve yetki alanı sadece Çanakkale ile sınırlıdır. Osmanlı arşivlerinde, dönemin soykırım suçlarının failleri olarak gösterilen kadrolarda müvekkilin adı yer almaz. Müvekkil, gerek harp raporları, gerek TBMM zabıtları, gerekse uluslararası heyet raporları açısından, hiçbir biçimde Ermeni tehciri, kitlesel öldürme veya sürgün uygulamalarının faili, azmettiricisi, planlayıcısı veya kolaylaştırıcısı değildir.

 

2.7. 1920 Maraş olayları, 1920 Sonbaharında Ermenistan’a yönelik askeri harekatlar, 1921 Çukurova deportasyonları, 1922 İzmir faciası, 1923–24 Türk-Yunan nüfus mübadelesi, 1925 Şeyh Said isyanı, 1930 Zeylân Deresi olayları, 1934 Trakya pogromu, 1937–1938 Dersim harekatı gibi bütün iddiaların tamamı için, müvekkilimizin doğrudan emir ve talimat verdiğine, olayların uygulayıcısı olduğuna, kitlesel suçların siyasi ve askeri sorumluluğunu taşıdığına dair ileri sürülen değerlendirmeler hem tarihsel hem de hukuki gerçeklikle bağdaşmamaktadır. Dönemin hükümet karar defterleri, Bakanlar Kurulu kayıtları, askeri emirnameler ve TBMM tutanaklarında müvekkilin doğrudan iradesiyle, keyfi, kasıtlı, etnik/dini temizlik veya kitlesel öldürme yönünde bir talimatı, politikası veya programı kesinlikle yoktur. Uygulanan askeri ve siyasi politikalar, dönemin olağanüstü savaş ve devletin bekasını sağlama zorunluluğunun bir sonucudur.

 

2.8. İlgili dönemde yürütülen askeri ve idari uygulamalar, uluslararası hukuk, savaş hukuku ve devletin meşru müdafaa hakkı çerçevesinde değerlendirilmesi gereken, olağanüstü koşulların ürünü tedbirlerdir. Müvekkilin şahsi kastı, etnik/dini temizlik, kitlesel öldürme veya sürgün amacıyla hareket ettiğine dair en küçük bir kanıt yoktur.

 

3. DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİNDE YANLIŞLIK

2.9. Mahkeme, dosyada yer alan delilleri tarafsız ve bilimsel bir biçimde incelememiştir. Delillerin tamamı, müvekkil lehine yorumlanması gerekirken aleyhine, suçun varlığını ispat etmeye çalışacak şekilde öznel bir yaklaşım ile değerlendirilmiştir. Olayların gerçekleştiği dönemde müvekkilimizin askeri ve siyasi irade alanı dar ve sınırlı olup, çoğu karar ve uygulama merkezi otoriteye ve yerel komutanlıklara aittir.

 

2.10. Dosyada yer alan yazılı ve dijital delillerde, müvekkilin isnat edilen suçlarda asli fail, emir verici, planlayıcı, uygulayıcı veya kolaylaştırıcı olduğuna dair doğrudan, açık, inkârı mümkün olmayan tek bir resmi belge, yazışma, imza veya emri bulunmamaktadır. Tanık beyanları ve bilirkişi raporları spekülatif, çoğunlukla müvekkilin iradesiyle ilişkilendirilemeyen, dönemin siyasi ve toplumsal koşullarının ürünü ifadelerdir.

 

4. ULUSLARARASI HUKUKTA KİŞİSEL SORUMLULUK

2.11. İnsanlığa karşı suçlar, savaş suçları ve benzeri ağır suçların şahsi sorumluluğu doğrudan failin kastı, eylemi ve icrai faaliyetiyle sabit olmalıdır. Uluslararası ceza hukuku bakımından, soyut ve genel politikadan, dönemin toplumsal koşullarından hareketle herhangi bir kişinin mahkûm edilmesi mümkün değildir. Müvekkilimizin adı, isnat edilen suçların doğrudan faili, planlayıcısı, uygulayıcısı veya kolaylaştırıcısı olarak hiçbir ulusal veya uluslararası belgeye, karara, rapora veya mahkeme kararına girmemiştir.

 

2.12. Olaylarda müvekkilimizin sorumluluğunu doğrudan ortaya koyacak, kasıtlı ve bilerek, emir vererek, azmettiren veya uygulayan sıfatını kazanacak bir eylemi mevcut değildir. Uluslararası hukukta failin şahsi sorumluluğu için aranan “beyond reasonable doubt” (makul şüphenin ötesinde) standardı kesinlikle sağlanmamıştır.

 

5. İDDİALARIN KANITLANAMAMASI

2.13. Mahkemenin müvekkilimiz hakkındaki mahkumiyet kararı, olayların gelişimi ve uygulanmasında failin iradesi, emir ve komutası, kasıt ve amaç yönünden tamamen varsayıma, dolaylı değerlendirmelere ve siyasi/ideolojik önyargılara dayanmaktadır. Sadece siyasi sorumluluk veya liderlik konumunda olmak, şahsi ceza sorumluluğu doğurmaz. Yasalara uygunluğu tartışmalı, uluslararası hukuk kriterlerini taşımayan bir mahkumiyetin, ceza hukukunun evrensel ilkelerine aykırı olduğu kanaatindeyiz.

 

2.14. Müvekkilimizin isnat edilen suçlara yönelik savunmalarının, ulusal ve uluslararası arşivler, tarihsel belgeler, resmi yazışmalar ve objektif tarihçilik açısından tamamen doğrulandığı açıktır. Suçun sübutuna ilişkin objektif ve kesin kanıt bulunmadığından beraat kararı verilmesi gerekmektedir.

 

SONUÇ ve İSTEM :

Yukarıda izah olunan ve re’sen dikkate alınacak nedenlerle ; İlk derece mahkemesinin 17.05.2025 tarihli ve Unic № 5934/118/2021 sayılı mahkûmiyet kararının KALDIRILMASINA, Müvekkilimiz Gazi Mustafa Kemal Paşa Atatürk hakkında BÜTÜN SUÇLAMALARDAN BERAAT KARARI VERİLMESİNE, Yargılama giderlerinin kamu üzerinde bırakılmasına, karar verilmesini saygıyla talep ederiz.

 

İmza

Av. Andrei Popescu, Av. Costel Radu, Av. Ümit Kocasakal, Av. Kemal Kerinçsiz, Av. Şule Nazlıoğlu Erol, Av. Doğu Perinçek, Av. Serdar Erdurmaz, Av. Ali Rıza Kaplan, Av. Özlem Gül, Av. İsmail Akgün

26.05.2025


Hearing minutes
Celse 1
TBA